Ve korkunç olan da bu: Hatırlanan geçmiş, zamandan yoksundur. Ve daha da korkunç olan; mevcut gerçekliği bilip, onu geçmişe doğru atıp, hatırlamamak iradesini bir övünç meselesi haline getirmektir.
Evet, yaşamak istiyordu, hayat ona sonsuz bir sevinç veriyordu, ama aynı zamanda biliyordu ki şu 'yaşamak istiyorum' sözü bir örümcek ağının iplikleriyle örülmüştür.
Bazıları bir anaforda döne döne ölüp gider, bazıları da bir çağlayandan düşerek ezilirler. İşte böyleleri içlerinde her zaman yitirilen halkanın gizli özlemini saklarlar, çünkü bizler her şeyin bir çember biçiminde döndüğü bir evrenin sakinleriyiz.
İnsan, kendisi ölümlü bile olsa, ne evrenin sonunu, ne tarihin sonunu, ne bir halkın sonunu temsil edemez. O, aldatıcı bir sonsuzluk içinde yaşar durur.