Bir eserin doğuşu, ne kadar çileli olursa olsun, sahibini o ölçüde bir yücelik coşkusuyla donatır. Verimsizlik ve kısırlık, sonuç vermeyen çalışmalar, görünüşteki rahatlığa rağmen, içinde ölüm azabından, kabir sıkıntısından bir çırpınış saklamakta.
İnsan, daha nice kez doğar ve uyanık durmazsa, nice kez ölür. Dirilişlere ve ölüşlere gebe kalır ruh boyuna. Ve bunun gerçek neşe ve hüznüyle çalkalanır durur. Kalp kararır, ışır. Ruh, aydınlanır, sararır, solar. Dışımızda olduğu gibi içimizde de nice geceler ve gündüzler, fecirler ve alacakaranlıklar birbirini kovalar.
Müslümanlar, Allah’ın arslanları idiler. Şimdi “kuşa kurda yem olmaları”, köleliğin, uyduluğun, kara-kapitalizmin, kızıl-komünizmin çevresinde karakulaklar gibi dolaşmaya kendilerini mahkûm görmeleri ve bilmeleri reva mıdır?
Gündönümü
Eser, yirmi yedi başlıktan oluşan deneme yazılarını içeriyor.
Dili; sade, anlaşılır ve bir çırpıda okunabilecek olmasına rağmen anlaşılması ve üzerine düşünülüp idrak edilmesi gereken bir eser. Müslümanlığa ve insanlığa dair "diriliş" fikrini, samimî ve hakikatli bir şekilde okuyucularına aksettiriyor Üstâd
Sezai Karakoç , bunu kitabın her satırında hissediyorsunuz. Elimde olsa kitabın hepsini burada alıntılamak isterdim. Her biri birbirinden güzel yazılar, her cümlesi yeni ufuklar açıyor zihnimize ve dahi yüreğimize...
"Temel ilke"
"Diriliş Çilesi ve Yolculuğu"
"Emanet Şuuru"
"Kendini Bulmak"
"Tablodaki Bardak"
"Sürekli Değerlendirme"
"Kimlik"
başlıklarındaki denemelerine ise kalbimi bıraktım.
"insan kendine bir cevap olmak için yaşar."
(s.79)
Vesselam... :))
Doğu-Batı karmaşasının içinden geçip yeni "yeni"ye, doğru "doğru"ya, güzel "güzel"e varacağız. Eskimiş "yeni"den, eğrilmiş "doğru"dan, çirkinleşmiş "güzel"den kurtularak elbette..."