Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Günümüzde Psikoterapi

Saffet Murat Tura

Günümüzde Psikoterapi Gönderileri

Günümüzde Psikoterapi kitaplarını, Günümüzde Psikoterapi sözleri ve alıntılarını, Günümüzde Psikoterapi yazarlarını, Günümüzde Psikoterapi yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
"Kernberg'e göre (1984: 12) kimlik dağınıklığında içselleştirilmiş iyi ve kötü nesne ilişkileri bütünselleşmemiş, yansızlaştırılmamıştır. Bir başka deyişle geçmişte, özellikle de ilk çocukluk yıllarında şiddet­li olumlu ve olumsuz duygu tonlarında yaşanan ilişkilerden kazanılan kendilik ve öteki (nesne) kavramları birbirinden ayrı tutulmuştur.Kimlik dağınıklığı olan kişi kendini ve dünyayı, bu ikisi arasındaki ilişkiyi daima böyle yansızlaştırılmamış, bütünleşmemiş kavramlarla algıladığı için duygusal, düşünsel ve davranışsal bakımdan tutarlı bir kişilik sergileyemez; şiddetli duygusal dalgalanmalar, uç noktalara varan yargılar, dramatik davranışlar sergiler. Kernberg'e göre kimlik dağınıklığı ilişkilerin sabitliğini, sıcak ve eşduyumsal bir ton kazan­masını engeller."
Gunderson'a göre (1984: 8) sabit ve tutarlı bir kendilik duygusunu yerleştirememek sınır vakalar için tipik olmakla birlikte, tanımlanma­sı oldukça güç bir ölçüt oluşturur. Gunderson sabit ve tutarlı bir ken­dilik duygusunun gelişmediğinin kanıtı olarak iki temel olgudan söz eder. Bunlardan biri yalnızlığa tahammülsüzlüktür. Gunderson'a göre bu durum nesne sürekliliğindeki bir patolojiye dayanır. Öte yandan sı­nır kişilikler zorlayıcı bir tarzda sosyal olma ihtiyacındadırlar, çünkü kendilik tutarlılıkları ve değerleri başkalarının varlığına bağlıdır. Bir başka deyişle ancak tutarlı değerleri olan yapılaşmış bir grubun için­ de, bu grubun bir parçası olarak tutarlı bir kişilik sergileyebilirler. Kendi eksik kendilik duygularını içinde bulundukları sabit gruba göre düzenleyebilirler, bu eksikliklerini grupta giderebilirler. Gunderson'a göre sabit ve tutarlı bir kendilik duygusunun gelişmediğinin ikinci ka­nıtı ise terk depresyonu ve terk konularına aşırı duyarlılıktır ki bu da sonuç olarak ilk olguya bağlanabilir gibi gözükmektedir.
Reklam
"Klein gene yaşamın ilk yılına, ancak daha geç bir döneme depresif konumu yerleştirir. Bu, nesnenin bütünleştiği dönemdir. Çocuk bu aşamada nesnenin bölünmüş parçalarını bütünleştirir ve yalnızca bir nesne (anne) olduğunu algılar. Saldırgan, paranoid duygular beslenen anne, sevilen anneyle bir ve aynıdır. Böylece nesne aşırı iyi ve aşırı kötü yönlerinden arınıp daha gerçekçi bir tanıma kavuşurken saldır­ganlığın sevilen nesneyi tahrip edebileceğinden duyulan depresif kay­gı duruma egemen olur. Bu yıkım çocuğun kendi saldırganlığından kaynaklanacağı için suçluluk duyguları ortaya çıkar. Tasa duygusu da sevginin belirtisidir, keza onarma çabaları da sevginin bir sonucudur. Onarma çabalarının yeterliliğinden duyulan şüphe her türlü yüceltme­nin ve ben gelişiminin temelinde yer alır (Klein, 1948: 25-47)."
"Babasına karşı nefreti ve kıskançlığı, bütünsel olarak algıla­dığı bir sevgi nesnesi olan babasıyla çeliştiği, bir çift-değerlilik yarat­tığı için, çocuk babasıyla iyi ilişkilerini korumak uğruna oidipal uğra­şılarından vazgeçer (Klein1945). Bir başka deyişle, Klein'ın sundu­ğu çerçevede suçluluk duyguları ve vicdan cezalandırılma korkularından değil, saldırganlığın yöneldiği nesnenin sevgi nesnesi olmasından türer. Bu açıdan bakıldığında çift -değerlilik, insanın ulaştığı en yük­sek düzeydir."
"...çocuk daha başlangıçtan itibaren açlık gibi içgü­düsel ihtiyaçlar tarafından içsel olarak saldırıya uğradığı için bu tahri­bat karşısında savunmaya ihtiyaç duyar. Annenin fantastik bir şekilde kendini iyi nesne olarak sunması sayesinde bu içsel yıkımlara karşı durabilir, bazı fantezileri de bu amaçla kullanır. Yani fantezi faaliyeti içgüdünün doğrudan gösterisi olabileceği gibi, içgüdüsel faaliyetlerin yarattığı kaygıya karşı bir savunma olarak da kullanılabilir, böylece içgüdüsel faaliyet daha elverişli koşullara çevrilebilir. Kısaca özetle­mek gerekirse, Klein'a göre bilinçdışı fantezi faaliyeti dış dünyada yer alan olaylara sızar ve bunlara anlamını verir (Klein1952a48-56). Bir başka deyişle dış dünyada kurulan ilişkiler daima iç dünyada yer alan bilinçdışı fantastik ilişkiler çerçevesinde değerlendirilir, duygu­sal olarak yorumlanır."
"...insanda idden kaynaklanan içgüdüsel güdülen­melerin yanı sıra benin uyuma yönelmiş güdülenmeleri de vardır. Ben gerçekliğe uyum göstermeye yönelmiş pek çok işlev içerir. Bu işlev­ler uyum içinde çalışabileceği gibi birbiriyle çatışabilir de. Normalli­ğin temelinde ruhsal işlevlerin uyumlu çalışması yer alır. Dürtüler, ruhsal yapılar ve benin işlevleri arasında, ayrıca organizmayla çevre arasında uyum olduğu ölçüde dengeli bir insan söz konusudur (Hart­mann, 1939)."
Reklam
"...aktarım iç dünyamızda her koşulda yürürlükte olan algısal-bilişsel-duygusal örgütleyici şe­malara bağlıdır. Gerçekliği daima, iç dünyaya ait bu örgütleyici şema­lara göre algılar ve değerlendiririz; bu değerlendirmelerimizle de öz­neler arası alanda gerçekliğin oluşumuna katkıda bulunuruz. Deneyi­mi örgütleyen bu duygu yüklü bilişsel örgütlenmeler daima bilinçdışı bir şekilde çalışır. Bu modele göre çalışan analist, analiz edilenin ak­tarım tepkilerindeki kendi payını da hesaba katarak aktaranı değer­lendirir (Fosshage, 1994 )."
Hegel'in "Sadece karanlıkta değil aşırı aydınlıkta da göremez insan." sözü burada da geçerlidir. Freud'un çocuklukla ilgili yerleşik görüşleri yıkan parlak buluşu, herkesin bildiği şu basit gerçeği uzunca bir süre görmemizi engellemişti: Çocuk için anne ve babası yalnızca aşkın, nefretin ve cezanın nesneleri değil, doğrudan doğruya anne ve babasıdır da.
Sayfa 245Kitabı okudu
51 öğeden 31 ile 40 arasındakiler gösteriliyor.