Hû Konşu Sözleri ve Alıntıları

Hû Konşu sözleri ve alıntılarını, Hû Konşu kitap alıntılarını, Hû Konşu en etkileyici cümleleri ve paragragları 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Bilinmeyenden geldik, görünmeyenden. Şimdi bilinmeyeni bilmek, görünmeyeni görmek istiyoruz. Lakin varsa muradımıza erme imkânı görünmeyene, bilinmeyene dahil olmak, dönmek anlamına geliyor bu. Kendine dönmek, dil’i dönmek, eve dönmek.[24] Bunun için hal ve yol bilmeli. Evinin yolunu bilen kişinin yürüdüğü yoldur şefkat; eve götüren yol. Eve vardığında huzur ve sükûna erecektir. Eve vardığında artık kendi yalın hakikati içindedir. Geldiği yere, yola ait her şeyden soyunup dökünmenin, arınmanın yeridir ev. Kendi, sadece kendi olarak ikamet edeceğin yer. Yalın halde insan olarak. Bu gözümüzü göğe dikerek beklememiz gereken, iştiyakla gözlenecek bir hakikattir. Yâr’den, Yurt’tan ayrıldık bir kez.[25] Sıla hasretiyle yanıp kavruluyoruz. Hz. Peygamber; “İnsanlar arasına karışıp halkın içerisinde yaşamak buyurulmamış olsaydı bana, iki gözümü bu göğe diker, Tanrı canımı alana dek bakakalırdım,” buyuruyor. **** 26.Dönmek ve terk etmek arasındaki tehlikeli fark.”a dikkat! [27]“Biz o mutlu birliği, kelimenin tek anlamıyla Varlığı kaybetmişiz, onu elde etmemiz için de önce kaybetmemiz gerekiyordu… Tabiatla bozuşmuşuz… Bazen dünyayı her şey ve kendimizi bir hiç görüyoruz, yine bazen kendimiz her şeyiz de dünya bir hiç imiş sanıyoruz.”Hölderlin, Hyperion II, Önsöz, s. 113, MEB.
Olan olduğu haliyle bir şey söylemiyor; söylemedikleriyle açık etmedikleriyle var söz. İşte burada şiir çıkıyor karşımıza. Bilgi, söz, logos kendini şiir halinde yok ediyor, hiçleştiriyor. Şiir dilin evi oluyor. Bilemeyen bilme rü’yetin, görülen rü’yanın ifadesi olarak remizler ve semboller halinde şiirde lemean ediyor. “İnsanlar uykudadırlar, ölünce uyanırlar,” fehvasınca bir rüya içindeyiz demektir. Rüyada görülen gördüğünün kendisi değildir; öyle görünmekte, kendini öyle göstermektedir. Yaygın olduğu gibi rüyada görülen süt, süt değildir ilimdir mesela. O zaman şeylerin oldukları, göründükleri gibi müşahedesi bize hakikati vermemektedir. Hiçbir şey hakiki kimliğiyle varolmuyor demektir bu. Kim olduğumuz, ne olduğumuz, nerede olduğumuz sorusu hep askıda kalacaktır işte. Söyleyebileceğin, bilebileceğin bir şey yok. Denildiği gibi sadece kendi gördüğünü, kendi zevkî müşahedeni söyleyebilirsin hepsi bu.
Reklam
Kendi ölümüne bile açık bir kalple yönelmek şefkattir. Her tür bağdan/maddeden, cismaniyetten, “imek varlık” oluştan, elhasıl tüm yaşamsal kayıtlardan gözünü kırpmadan sıyrılabilecek feraseti göstermektir şefkat.[24] Şefkat, kendinde kendi ölümünü sürekli taşıma irfanıdır. Bunun için bilgiye sahip olabileceğini ve üretebileceğini “zann”eden bir akıldânelikten uzak olmak gerekir. Öğretilir olmaya açık olarak, öğrenebilir olmanın “yürekten” hazırlığıyla “yed-i kudretinde” bulunduğu ilahî zuhurun farkında olmak halidir bu: “Farkında ol; Allah sana öğretir.”[25] **** 24.Ölmeden önce ölünüz.” Hz. Muhammed [sav]. [25]Bakara; 282.[Kur’an]
Teneffüsün güçlü ve sağlıklı olmasının en önemli gereksinimlerinden biri de gözün nazar ettiği/bakışını doğrulttuğu alanı hakiki haliyle/basiretle görebilmesidir. Bu ise “okuma”dır. Bu tarz bir okuma, kendi olmaklığımızı/şahsiyet kesbetmemizi tetikler. Ma’rifetsiz ben’in işi değildir bu. Kendilik bilgisine/ma’rifete sahip olmayan kişioğlu, gerçekten uzak, gölge/sanal, fâni dünyalara hapsolmuş, taktığı maskeyle kâh gülen, kâh ağlayan bir oyuncu gibidir. Yalnızca âlemden benliğimize, benliğimizden âlemlere yüzünü döndüren kendilik bilgisi/ma’rifetiyle, sözün/yazının hakkaniyete tanıklığını kritik eder/eleştirir ve fıtratın evi, hakikatin nazargâhı kalbimizi mutmain eden anlama katılır, yakîn sahibi oluruz.
Kendin değilsen dünya engeldir sana hep, sınırlandırıp durur seni. Dünyanın sınırlı, duvarın ötesini göstermeyen yapısı yaygın kanının aksine dünyevi yönelimlerde bir genişlik, fazlalık ya da tamlık sağlamaz. Zevkiniz, hazzınız da o kadardır ancak, gıdım gıdım alırsınız sefasını. Ancak kendilik tam olursa açılacaktır dünyanın menfezleri. Dünya, sınırlandıran güçleriyle sahneden çekilir işte o zaman. İnsani tamlığın, kemalin rahmetle beslenen kendilik hâli hayatiyeti başlar. Rahmetin dilini çözen, merhametin sökün edeceği bir kelime bulmalı, bir kelime olmalı, şefkatin şahikası olacak bir kelimeye sığınmalıdır bunun için. Öyle bir kelime olmalı ki, hem sesi, hem görüntüsü, hem tınısı olmalı. Kelime işitilip, hissedilip görülünce kâinatın tenine, tinine değmiş gibi olmalı. Varlığı başlatan o sonsuz, sonrasız sesin bahşettiği temaya tutunmalı. İşte bu kelimenin kendisini değiştirmeden yer alabileceği tek yerdir şiir. Söylenen her kelime şiirden eksiltir, 0 “tek kelime” belirinceye dek.
Varoluş sürekli yenilenir.7 Hep yepyeni varoluşluklarda, yeni tecellilerdeyiz. İnsan “aslî kendilik”ine (A’yân-ı sâbite) nüfuz eden İlâhî İsimler’e iştiyakla bağlıdır. Hakikî insanî hâl, Rabbi Rahîm’in merhametiyle bağışladığı hayat veren nefesiyle zuhur eder. İlâhî İsimler’in her an, her dem yeniden tecellisiyle insan “aslî kendilik”ine, kemâle erer. “Bütün İlâhî İsimler [de] insanî hakikati isterler.”8 İsimlerin en seçkin parçasıdır insan. Rabbi Rahîm’in var edici Rahmânî Nefes’ini nefislere nefeslemesiyle varlık açığa çıkar. Füsûs’ta varlıklara “Rahmânî Nefes” diyor İbn Arabî.9 Rahmânî Nefes’teki belirme ve varlıkların kaynaklarına da “kelimeler.” Peygamberlere “Kelimetullah” denilmesi de buradandır, diyor. “Gizli Hazine” ezelden beri Zat’ta varolan “aslî kendilik[ler]de (A’yân-ı sâbite)” saklı kalmış İlâhî İsimler’in bilinmeyiş hüznünü Rahmânî Nefes’le salıvermiş, bu soluklanış tekil varlıkların tümünü varoluşa uyandırmıştır. Rahmân, Allah’ın en büyük ismidir ve Allah’ın bütün yaratıklarına koşulsuz merhameti demektir. Allah’ın bir şeye rahmet etmesi esasta ona varlık vermesidir ve Rahmân isminin hâli aslisi de eşyaya varlık vermektir. Nefesi Rahmânî, her şeyi var etmekle âleme engin bir rahmeti ve iyiliği de kazandırmıştır.
Reklam
48 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.