Sinema, her sene bir ya da birden fazla film yapacağım türünden saplantıları olan; sanatın bir doğum ânına denk geldiğini unutup, saçma sapan prematüre, hatta sanal doğumlar icat eden; kurtlar sofrasına girmeyi reddetmek yerine o sofrada kurt olmayı tercih eden yönetmenlerin, kibirle, ortalıkta sanatçı diye dolaştığı bir ortamın işgali altında.
Nasıl ki, kesret ile vahdet ilişkisini hakkıyla bilebilmek için, mevhûm benliğin ve gündelik hayattaki varolanların, hakikatle aramıza soktuğu perdelerden kurtulmak gerekliyse, sanatın uzandığı sonsuzluğun anlaşılabilmesi için de, sanatla o sanatı talep eden arasındaki perdelerin kalkması gerekir.
Sinema, İçinde barındırdığı zaman mefhumu ve "ân"ın içinde ebediyete uçabilme imkanıyla, hakikati olduğu gibi yakalama şansına sahip tek sanattır bu anlamda.
Sinema düşünmenin bir biçimidir. Sinemayla felsefe de, metafizik de beraber gidebilir, gitmelidir de. Eğlence ve uyuşturma aracı hâline gelen sanatın, düşünmenin bir aracı, bir formu (akleden kalp) haline geldiği örneklerine her zaman olduğundan daha fazla ihtiyacımız vardır.