Kadıköy Nöbetçi Cumhuriyet Savcılığı'nın şüpheli ölüm diye açtığı dosya bir ay sonra cinayet dosyasına dönüşmüştü.Parçalanmış ceset,onaltı yıl önce ucu Ankara’ya kadar uzanan büyük bir akaryakıt kaçakçılığı operasyonundaki itirafçıyaaitti.Telaşın asıl nedeni ise operasyonda ismi geçen eski bürokratlardan Naki Ülneoğlu’nun da iki hafta önce Urfa’da çiftliğinin girişinde suikasta kurban gitmesiydi.Ancak bu şeytan üçgenin de bile kuyruğunu hep dik tutmayı başarabilen adamın canını alan gücün, daha da kudretli olduğunun zihinlere ayanolması herkesi tedirgin ediyordu. Bir eli karanlıkta olan beyaz yakalı beyler kiminle savaşmak zorunda olduğunu bilmek istiyordu.Bir cinayet dosyasının sınırları ne kadar genişletilebilirdi ki. Oysa Halibya’nın sırrı insanoğluna evrenin sınırlarını vaat ediyordu.. ‘’...Avlu kapısının rüzgârdan beslenen tıkırtısı,yağlı beton zeminde gizlice süzülüp Servet'i biren gerek gibi sokmuştu. Şaşkınlık,saldırıda gardı düşüren zehirdi... Ölüm ilk defa bu kadar yanı başındaydı. Korkuyordu. Nefes almakta zorlanıyordu.Hava soğuk ve kasvetliydi.Yıldızlar görünmüyordu. Düşünceleri oradan oraya savruluyordu.Bir gayret daha kapatıp açabildi gözlerini.Acı versede nefesini daha derin almaya çabalıyordu. Ölümün bir anlık olduğunu düşünürdü hep. Oysao anne kadarda uzamıştı.Silüet halinde gördüğü adam, merdiven sahanlığına çıktı.Parlak ışığın gerisinde bir karartıdan ibaretti.Silueti canlandıran bir ışık yansıması oldu o an.Efsane çeliğin namluda ki parlamasıydı bu.’’