Çünkü kadın annedir, çocuk yetiştirir, onu eğitir, ona millî bilinci ve kültürü veren ilk kişi de odur, o olmalıdır. Bu bakımdan kadın toplumun temelidir, dünyaya hükmedebilirliği bu yüzdendir.
"Beşiği sallayan el dünyaya hükmeder." şeklinde olam Halide Edip kadını, üstlenebileceği bütün sosyal statülere rağmen, çocuğu ve ailesiyle bir bütün olarak görmekte, dolayısıyla ona toplumun temeli olarak bakmaktadır.
İnanan ve inandığını sonuna kadar savunmaktan ve yaşamaktan geri kalmayan zihni bir yapı içinde Halide Edib; eğitimci, öğretmen,yazar, mütefekkir, işgal İstanbul'unda nutuklar irad edici, Teali-i Nisvan kurucusu, hemşire, nefer, sekreter, çevirmen, Hilal-i Ahmer içinde faal bir sima, onbaşı, çavuş, profesör, milletvekili ve bütün bunların yanı sıra iyi bir eş, iyi bir annedir. Denebilir ki fikirleri ile telif ettiği yaşantısı onu, zaman içinde bir idole dönüştürmüştür.
Halide Edip için esas olan hayattır. Romanlarını gözleme dayalı olarak yazmakta ancak bu gözlemleri olduğu gibi romanlaştırmak yerine hayal ile genişletmektedir. Onun romanlarında hayal ile hakikat bir aradadır. Otobiyografik metodun yazarın özgürlüğünü kısıtlayacağını düşünmekte, eserlerinde kendisinden bir şeyler bulunmakla birlikte hiçbir roman kahramanının tam anlamıyla kendisi olmadığını ifade etmektedir.
"Doğmadan önce ve ölümden sonra iki sonsuz bilinmeyen arasında" insanın bilinçaltında daimi bir rahatsızlık duyduğunu ve sanatın her şeklinin bu huzursuzluktan kurtulma çabası olduğunu düşünen Halide Edip, adı ne olursa olsun roman türünün daima yaşayacağına inanmaktadır.