Beyaz porselen
dişli ve kırmızı
porselen tırnaklı
billboard kadını
erkeklerin peşinde,
farkında bile değil onlar
önünden geçerlerken
hayat verdiklerinin ona ya da
vücudunun kartondan yapıldığının
ya da arzularının
tükenmiş kanının aktığının damarlarında.
Sisli doğunun alegorilerinden
kaçıyorum: ata mirası olayların
belleklere yapıştığı; eldivenli her el sıkışın
bir parmak işareti olabildiği; korsan kemiklerinin
ya da tahta gibi yontulmuş çıkık çeneleriyle
gençleri geçmişte yaşanan kötülüklere karşı uyaran
metodist büyükbabaların yansıma
ve kalıntılarını görmeden
mağaza vitrinlerine bakamadığınız;
henüz tümüyle unutulmamış tarihlerin
çürümüş siding'li çiftlik evlerinin
tahtalarına sindiği doğudan kaçıyorum
gün boyu ne denize ne de
karaya bakan iskelelerde
oturur balıkçılar, eski düşünce
ağlarını açarlar
ve onarırlar
ve dil yasadır orada
Bizler bu toprakları bir arada tutan
tuz denizleriyiz
hâlâ.
Bu kaburga kafesinin içinde
atlar otluyor şimdi
ve yeşil gülüşlerle
koşuyor çocuklar (bilmeden
neresi olduğunu) çayırlarında
açılmış ellerimizin.
Bizim için yararı yok
bunun
yararı yok, dedim
kapatarak sana kapılarını.
Kağıtlardan yapılma
bir evrende yaşıyorum ben.
Çadırlar kuruyorum
iptal edilmiş pullardan.
Okumuyor, buruşturup
atıyorum
yolladığın mektupları
söyledim
her şey senin eserin
uzakta kalman, her şey.
...
görünmez bir iple dönerek
günden güne eridi
kişisel özellikleri
gözleri eridi ilkin;
Perşembe günü
yarı-saydam oldu eti
yüksek sesle seslenerek bana
(özellikle) bana
umutsuz iletiler gönderdi yok olmuş ağzıyla ve sessiz bir dille