Bir Fransız sosyolog anlatmıştı. Fransa ile Türkiye'yi kıyaslıyordu. Diyordu ki " Siz kökünüze saldırdığınız için iki yakanız bir araya gelmiyor. Sürekli patinaj yapıyorsunuz. Hiçbir Fransız sağcısı, solcusu, liberali 1789 Fransız Devrimine saldırmaz.O köke sahip çıkar. Oysa siz Türkler muhafazakarı, Kürt'ü, solcusu, İslamcısı Atatürk'e ve Cumhuriyete saldırırırsınız. O yüzden ortak paydanız olmuyor ve daha kolay bir şekilde hemen ayrışıyorsunuz. Birbirinizle ayrışarak dövüşerek enerjinizi tüketiyorsunuz. Temel sorununuz bu. "
Ya onursuz bir şekilde gazeteciymiş gibi davranıp bu alçak düzene uyacaktık ya da gerçeğin peşinde koşup istifa edecektim. Tercihim gazeteci kalmak oldu.
İnsanlar yalnızdı ve bu yalnızlıklarını başka yalnızlara duyuruyoruz. O yalnızlar da "yalnızlıkları" beğeniyor Du. Beğeniler ne kadar çok olursa, yalnız insanlar kendilerini o kadar iyi hissediyordu. Ta ki bir başka paylaşıma kadar...
Geçmişte yapılanları hep halı altına süpürüyoruz.Halı kalkınca da bütün pislikler ortaya dökülüyor.Eskiden halı altına süpürülen pislikler bir şekilde ortaya çıkıyordu.Şimdi ise kötülükler dinle bayrakla örtülüyor.Tarihin en büyük kötülüğü dinle bayrakla pisliklerini örtülmesidir.Din de bayrak da kirletiliyor.