Aztekler her yıl muazzam sayıda insan kurban etmişlerdir -tahminler yılda 15.000 ile 250.000 kişi arasında değişiyor- ve hemen hemen hepsini yemişlerdir.
Çok iyi bildiğimiz üzere birçok devlet, halkının çoğunu sadece sömürmek ve görmezden gelmekle kalmamış aynı zamanda halkın yaşadığı fiziksel çevreyi kirletmiş ve bozmuştur.
Özellikle insanların birbirleri hakkında çok şey bildiği küçük toplumlarda başarılı bir biçimde yalan söylemek kolay değildir ve yalanın yakalanması durumunda da olumsuz sonuçlar ortaya çıkabilir.
Afrika'nın birçok bölgesinde, kocalarının baskın olmasına karşı çıkan kadınlar hasta rolü yapmaktansa, ruhlar tarafından çarpılmış numarası yapmaktaydı (genellikle bilinçli olarak yapılır ve iyi bir sebep bulunurdu). Bu kadınlar bir kez çarpıldığında (sık sık zınavadan çıkmış gibi konuşarak) kocalarından maddi eşyalar istemiş ve bazen de erkekler gibi giyinmiş ya da erkeklerle alay etmiştir. Varlıklarının devamı için ölümcül olabilecek bu ruhlardan kendilerini kurtarmak isteyen erkekler, kadınların isteklerine razı olmuştur.
Freud, sosyal yaşamın taleplerinin aşırı stres yaptığına karar veren ilk insan değildi fakat onun “uygarlıkların” yaptığı baskıların bir çok toplumu “nevrotik” yaptığı inancı bu görüşün en iyi izahıdır.
Mükemmel bir topluluk yoktur, ideal bir adaptasyon yoktur, sadece kusurlarda dereceler vardır. Bilerek ya da bilmeyerek nüfuslar, hayatlarını daha kaliteli hale getirmek için kendi yaşam stillerini ayarlamışlardır lakin henüz hiç kimse Cennet Bahçesi'ni yaratamamıştır.
Dehşete düşürücü diğer bir örnek Papua Yeni Gine dağlık bölgesi olam Fore'den gelmektedir. Bu bölgede erkekler hayvan etlerine erişim konusunda tekeldi, kadınlar ve çocuklar ise beslenmelerini ölü akrabalarının etlerini yiyerek sağlıyordu.