Aşk, insanı daima çocuklara özgü saf ve temiz düşüncelere ve hareketlere yönelten bir duygudur. Ve buna yaklaşma derecesi, daima şahsi menfaatten feragatin derecesiyle doğru orantılıdır.
İyilik hem iyilik olsun, hem de şahsi olsun; işte bu imkansızdır. Ancak, garip olan şurası ki o insanlar böyle bir iyiliğin imkansızlığını bildikleri halde, yine ona ümit bağlayarak yaşamaya devam ederler.
Anlar ki gerçek hayat sahibi sandığı kendi varlığı kısa bir süre sonra yokluğa karışacak ve bedenindeki her bir organ çürüyecek olsa bile, kendisinin dışındaki hayat sahibi kitle, onun yokluğundan hiç etkilenmeyerek o mücadele dolu karmaşasında varolmaya devam edecektir. İnsan düşündükçe, gerçek zannettiği şahsi hayatının yalancı bir rüya olduğunu; hayat ışığını kendi dışındaki hayattar kitlenin ihtiva ettiğini ve üzerinde taşımak istediği bütün niteliklere kendi şahsı dışındaki o hayattar kitlenin tamamen sahip olduğunu anlar.