İnsanlara ve olaylara yaklaşım konusunda ne yazık ki son derece "hadsiz" bir toplumuz. Söz konusu hamilelik olduğunda daha da ileri gidebiliyoruz.
İnsanların ne yaşadığını, bir sorunu olup olmadığını düşünmeksizin, kaşımızı kaldıra kaldıra, gözümüzü devire devire "E, çocuk ne zaman? Yapın canım bir tane, niye nazlanıyorsunuz böyle?" gibi cümleleri fütursuzca sarf ediyoruz.
...
Kendimize gelelim!
İnsanların hayatlarından gözlerimizi, burunlarımızı, sözlerimizi, dikkatimizi çekelim. Canı isteyen çocuk yapar, istemeyen yapmaz. O devirdiğimiz gözler, fütursuz sözler, biz gece mışıl mışıl uyurken başkaları için kabusa dönüşüyor. Çocuk yapmak mahrem bir konudur. İnsanların mahremiyetinden çıkalım...
Evrensel yasalar gereğince hiçbir şeyin yeri boş kalmaz ve her şeyin yeri karşıtıyla dolar. Örneğin sevgi azalırsa yerini korkuya, neşe azalırsa yerini öfkeye bırakır. Doğan ve verilen, bırakılan kardeşlerin yeri sonrakiler tarafından değer kaymaları, hastalıklar, güvensizlik, anneden akan suçluluk gibi bir çok duyguyla dolabilir. Bırakılan, verilen bebeklerin sevgi, güven, sahiplik, aidiyet gibi duygularının yerini korku, öfke, çaresizlik gibi duygular alabilir.