Bugün kalkamıyorum. Dağılmışım, parçalarım oturduğum bu kanepeye saçılmış, artık onları toplayamam sanıyorum. Bugün de böyle oldum işte. Bugün ah bugün...
Telefonda:
-Neden beni görmek istiyorsun?
-Çünkü seni seviyorum.
Kadın sustu. Adam yüksek sesle:
-Alo! Alo!
-Dinliyorum
-Ne zaman görebilirim seni?
-Bilmiyorum, belki yarın.
Herkesin bir hasreti var şu hayatta. Senin ki de güvende hissetmek işte. Arkadaşının gözlerine hasretinle bakıyorsun. Kimliksizliğin yüzüne vurmuş. Anlasın ve seni sarsın istiyorsun. Anlamıyor. Sen söylemeden nasıl anlayabilir ki? Kimin böyle yeteneği var ki? Fakat senin de söyleme yeteneğini çalmışlar elinden. İnsan dünyaya gelirken dahi susmuyorken, sana içine atmak bahşedilmiş.
Bütün hikayeler anlatılmayı bekler. Anlatılmayı beklemeyen hikayeler var mıdır peki? Türkçe öğretmenim olmadığı söylerdi. Bence var ama... Hikayeler... Unutulması gereken... Bu gerekliliği kimin belirlediği soruyor öğretmenim. Vicdanımız diyorum. Hikayeler vicdana ihtiyaç duymaz diyor, hikayeler vicdan inşa eder.