Hayır, gerçekten, Herr Nietzsche, size büyük bir hayranlık besliyorum. Sempati duyuyorum. Bizim hiçlikle yaşayabilmemizi sağlamaya çalışıyorsunuz. Kendimizi iyi huyluluk ve güven gibi olgularla, sıradan insani meselelerle kandırmak yerine kötülüğü evire çevire, her açıdan, amansızca, demirden bir iradeyle, daha önce hiç kimsenin sorgulamadığı gibi sorgulamamızı ve acınası tesellilere kulak asmamamızı sağlamaya çalışıyorsunuz. En mutlak, en yakıcı sorular. İnsanlığı şu an ki haliyle reddediyorsunuz; o sıradan, pratik düşünen, çalıp çırpan, leş gibi kokan, aydınlanmamış, kör kütük sarhoş ayak takımını. Ama sadece emekçi ayak takımını değil; kitaplarıyla, konserleriyle, seminerleriyle, liberalizmiyle, romantik dramatik aşkları ve tutkularıyla ondan daha da beter olan eğitimli ayak takımını da reddediyorsunuz.
Tarihin sevgi dolu yüreklerin tarihi olduğunu mu sanıyorsun? Seni aptal! Şu milyonlarca ölüye bak. Onlara acıyabilir misin, onların duygularını paylaşabilir misin? Hiçbir halt edemezsin! Çok fazla ölü var. Onları yakıp kül ettik, buldozerlerle gömdük. Tarih yumuşak mizaçlı insanların sandığı gibi sevgiyle değil zulümle örülü. Hangisinin güçlü ve hayranlık verici olduğunu görmek için her bir insan yeteneğiyle deneyler yaptık ve hiçbirinin öyle olmadığını gösterdik.
İnsan ‘Şu andan itibaren gerçeği söyleyeceğim,’ diyebilir. Ama gerçek bunu duyar ve adam daha lafını bitirmeden kaçıp saklanır. İnsan olmanın komik bir tarafı var ve uygar zihin de kendi ürettiği fikirlerle alay ediyor.