Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Hilal ve Haç Kavgası

Halil Hâlid

Hilal ve Haç Kavgası Sözleri ve Alıntıları

Hilal ve Haç Kavgası sözleri ve alıntılarını, Hilal ve Haç Kavgası kitap alıntılarını, Hilal ve Haç Kavgası en etkileyici cümleleri ve paragragları 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Avrupa medeniyetin savunucular ile iddiaya kalkışıp da "daha birkaç yüzyıl öncesine kadar Müs. lümanların gerek düşünce ve gerek maddi yönden Avrupa halklarından üstün bulundukları ve hatta Orta Çağ'da Müs lümanların ilimdeki ilerlemeleri sayesinde, o zamanlar kısmen barbar olan Batılıların insanlık ve medeniyete dair bazı şey- ler öğrenmeye başladıkları" yolunda deliller göstermek fay- dasızdır. Avrupalılar tarihi delillere gözlerini kapıyorlar, bil- miyorlar veya bilmek istemiyorlar ki, Haçlılar arasında en az mutaassip ve en zeki olanlar, düşmanları olan Müslümanlar arasında kayda değer güzel vasıfların olduğunu gördüler ve Doğu'dan aldıkları ilerleme vasıtaları sayesinde Avrupa-me- deniyetinin gelişmesine hizmet ettiler.
A medeniyeti" sözünün "Doğu vahşeti" deyiminin tersi olarak kullanmak pek çok batılı yazarlarca alışkanlık haline getirilmiştir. Başka bir deyimle; Avrupa'nın şu baskı ve üs- tünlük döneminde Hristiyan topluluklarından birine mensup olmayan bir halk galiba medeni sayılmak istenmemektedir. Şu "medeniyet" sözünün gerçek manasının ne olduğunu
Reklam
"Esirlere merhametin ve esir ticaretine karşı çıkmanın bir moda haline geldiği zamanlardan önce, kilise mensupları elde esir tutmayı Hıristiyanlığın yayılmasına elverişli bir vasıta olarak görürlerdi. Hatta bundan dolayıdır ki, ünlü Filozof Montesquieu "kanaatimce, bir dine inanan kimseler için, dinin yayılmasını kolaylaştırmak amacıyla o dine inanmayanları esir etmek bir haktır." Demiştir.
Sayfa 207
Protestanlığın kurucusu olan Luther bile "Müslü- manlar Hazreti İsa hakkında hürmetkârdırlar." diye bu hakikati teslim etmektedir (Luther's Table Talk, s. 359).
İslam kadınlarının mülk edinme özgür- lüğü -öyle nice karşı çıkmalardan sonra, bir parlamentonun tensibine binaen, batılı kadınlardan bazılarına verilen hukuki imtiyazlar gibi, yeni bir olay değildir. Aksine bundan bin üç yüz bu kadar sene evvel ortaya çıkan şeriat koyucunun adil hükümleriyle temin olunmuş bir haktır. Bu sözümüzü destek- lemek için Batılılara karşı fıkıh kitaplarındaki konuları şahit göstermeye çalışmak ne mümkündür ne de faydalıdır. Yalnız onlara kendi dillerine çevrilmiş bir Kur'ân-ı Kerîm nüshasını açıp da dördüncü suresinin kadın haklarına ilişkin ayetlerinin gösterilmesi, iddia edileni ispata yeterlidir sanırız. Her türlü usul ve hükümlerinin üstün olduğunu Doğuluların dinleye dinleye artık usandığı o medeni Avrupa'da, kadın hakları an- cak bundan yarım asır önce adil bir şekilde kabul görmeye başladı. Meşhur İngiliz yazarı John Stuart Mill'in yani Kadının Köleleştirilmesi ismiyle yazmış olduğu bir kitaptan, 19. asırda bile İngiliz kadınlarının durumunun ne seviyede bulunduğu pek iyi anlaşılmaktadır (The Subjection of Women). Şimdi biz burada bir soru soralım: Bu son zamanlarda Batı'nın gelişmiş sayılan ülkelerinde yapılan genellikle kadın haklarına ilişkin iyileştirmeler, Hristiyan olmayan ülkelerin kadınları için im- renilecek derecede midir?
Yerlilerin is- lahı konusunda insanca hizmetler yapmak arzusunda olduk larını iddia ettikleri hâlde -mensup oldukları batı devletlerinin sömürgeci baskısı göz önünde bulunduğundan- gösterebile- cekleri hayırlı ve insanca gayretler o halk tarafından daima şüphe ile karşılanır ve umulduğu kadar makbule de geçmez İzzet-i nefis denilen şey ise beyaz renkli batı Hristiyanlarına münhasır ilahi bir armağan olmayıp diğer milletlerin de on- dan nasibi bulunacağından, "yerliler" kendilerine eşitlik gö- züyle bakmaya tenezzül etmeyenlerin o lütufkârlıklarına, o koruyucu nitelikteki işlerine pek de gönül vermezler. Mesela; bir yerli hastalansa doktorluktan anlayan bir batı misyoneri- nin ilacından çok bir Müslüman muskasından şifa ümit eder. İnanca bağlı ümit ise çok defa sinirleri kuvvetlendirir ve bu itibarla da bedenen iyileşmeyi sağlar.
Reklam
Dördüncü asır Hristiyan azizlerinden biri olan Konstan- tiniyye Piskoposu St. John Chrysostom, St. Paul'ün İncil kis- saları üzerine yazdığı 10. vaazında, evli kadınlara seslenerek: "Sen ne söylüyorsun, ey kadın? Evlenmenden sonra artık senin nef- sinin sana ait olmadığı belli iken, kendine mahsus mülkün ve pa- ran olabilir mi zannediyorsun?" diyor. Bu nasihat sözleri, Hris- tiyanlığın vasıflarının yayılması ve propagandası ile meşgul olanların kulağında pek yüce bir etki yapabilir. Fakat ondan alınacak ahlak dersi, insan hayatının ne şekilde geçtiğini bi- lenlerce pratik bir değerden uzaktır.)
Batılı milletlerin kadınlarının hukuki imtiyazlarını incelemekle bir fikir elde etmek için kitaplan karıştırmaya gerek yoktur. Yalnız Avrupa'nın muhtelif yer- lerinde zaman zaman toplanan kadın kongrelerinin gazete- lerde çıkan müzakerelerine dikkatle bakmak yeter. Bundan, Avrupa medeniyetinin sosyal düzenine hayran kalanların id- dialarının aksine, kadınlar için daha tam bir adil dönem baş- lamadığı kolayca anlaşılır
İslamiyet'i müspet ilme karşı zannederek tenkit etmiş olan bir filozof bu hususta, "Ne zaman bir mescide girdimse gönlümde bir manevi te sir oluştu, Müslüman olmadığıma üzüldüm." diyor (Ernest Renan L'islamisme et la Science, s. 19). Doğu'da Hristiyan misyonerli- ginin çıkarlarını benimsetmeye çalışmış bir İngiliz yazar da hislerini şöyle dile getirir: "Mescide giden bir kimse için cemaa fin halindeki samimiyete, kendinden geçişe, dindarane vakarın etki sine hayran kalmamak mümkün değildir." (Robert Needham Cust Evangelization of the Non-Christian World, s. 264).
Batılı ülkelerin halkından büyük bir kis- minin, böyle bir medenileştirme vazifesinin Avrupalılar tara- findan yerine getirilmesine, Doğulunun şiddetle ihtiyacı bu- lunduğuna kuvvetle inanmalarıdır. Bu itibarla, onlara göre böyle bir medenileştirme vazifesi sadece bir insanlık hizme- tidir. Eski zamanlarda doğu milletlerinin daha medeni bir ha- yata ve batı milletlerinden daha yüksek insanlık duygularına sahip olduklarını, Doğu'nun medeniyetin beşiği olduğunu ve ilerleme nurlarının Doğu'dan geldiğini, Batı halkının çok az bir kısmı düşünebilmektedir. Bir de "alem-i medeniyet" yani "medeni dünya" deyiminin ancak Hıristiyanlık dünyası hak- kında kullanılabileceğine ve Doğu dünyasının, yarı medeni olduğuna veya büsbütün barbarlık halinde bulunduğuna dair Batılıların çoğunluğu arasında bir kanaat vardır.
88 öğeden 51 ile 60 arasındakiler gösteriliyor.