Çocukları gözlemlediğimizde, doğal bir merak ve bir şeyleri yapmaktan vazgeçmeyen, pes etmeyen bir yapılarının olduğunu görürüz. Pes etmezler. Düşer ama tekrar kalkarlar, bu onların doğalıdır. Ama bir şekilde korkutulurlarsa, "demek ki bunu yapmamam gerekiyor" telkinini alırlar. Doğal süreçleri bozulur. Bir şeyin sorun olduğuna anne babanın algısına göre karar verirler. Zihinlerinde bir engel yaratılır. Aslında çocukta travmayı yaratan, çevrenin algısıdır. Bir şekilde hayattaysak, hayatta kalmayı başarmışsak, hiçbir olay travmatik değildir.
Örneğin, sigara konusunu ele alacak olursak;
Bilinçli aklımızla diyoruz ki: "Sigara zararlı, kanser yapar vs. kötü kokuyor, cildime zararlı, keseme zararlı ..." Bunları bilinçli olarak biliyoruz. Peki, neden bırakmıyoruz? "Ben bağımlıyım." diyebilirsiniz. Ama bağımlılık bile bir hipnozdur. Çünkü o bağımlılık maddesi denen maddelerin, belli bir süre içinde bedenden temizlendiğini biliyoruz. Bağımlılık dediğimiz kalıcı bir şey değil. Bir kişi bir kalp krizi yaşadığı anda sigarayı bırakıyor örneğin. Bu bir bağımlılık olsa, böyle bir durumun yaşanmaması gerekir. Orada yaşamı tehdit eden bir korku varsa, bilinçaltı otomatik olarak sigarayı bıraktırıyor. O halde burada, bağımlılıktan daha güçlü ve bu alışkanlığa yön veren başka bir şey var.
Bilinç ve bilinçaltı çatışmaya düştüğü zaman bilinçaltı, uzun vadede, her zaman galip gelir. Hayal gerçeği yener. İrade ancak kısa süreli zaferler yaşar.