İsviçreli yazar Max Frisch, Homo Faber’de, dünyayı matematik ve mantıkla algılamayı ve izah etmeyi ilke edinmiş, kaderi, tesadüfleri ve en önemlisi de insan ve doğa faktörlerini hesaba katmayan Walter Faber isimli bir mühendisin başına gelen trajik olayları anlatıyor. Şansa değil olasılığa, kadere değil bilime inanan insan matematiksel olarak tüm hayatı açıklayabilir mi yoksa gözardı ettikleri onu hata yapmaya ya da bir yıkıma mı götürür, kitap bu soruya cevap sanki. Homo Faber aslında özellikle İkinci Dünya Savaşı sonrasında bilim ve teknoloji çağında modern insanın hayat görüşünün, onun teknoloji ve doğayla çatışmasının ve acizliğinin bir eleştirisi. Dünyaya hükmettiğine, teknolojiyle her şeye hakim olduğuna, medeniyeti temsil ettiğine inanan modern, beyaz insanın bu kibrinin doğa ve hayat karşısında yıkımının resmedilişi. Bunların yanında, Frisch’in sömürgecilik, feminizm, Amerikalılaştırılmış dünya ve kültürel tek tipleşmeyle ilgili etkileyici fikirleri var. Kitabın çıkış noktasını ve vermek istediklerini çok sevdim; ancak bunları daha başarılı bir kurgu içinde okumayı isterdim. Yazar, çok iyi bir fikir yakalamış ama sanki bunları kurguya işleme kısmına aynı özeni göstermemiş, bir tesadüfler zinciriyle paketleyip okuyucuya sunmuş gibi. Yine de okuduğuma memnun olduğum, sıkılmadan okuduğum akıcı bir kitap. Modern edebiyattan hoşlanan herkese tavsiye ederim. Yazarın Stiller eserini de okumayı planlıyorum.