Hukuk Zihniyeti

Doç.Dr.Emir Kaya

Hukuk Zihniyeti Gönderileri

Hukuk Zihniyeti kitaplarını, Hukuk Zihniyeti sözleri ve alıntılarını, Hukuk Zihniyeti yazarlarını, Hukuk Zihniyeti yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Aldanmaz (2014: 200), “Hukukta Duyguların Dirilişi” başlıklı makalesinde hukuk-akıl-duygu ilişkisini şöyle teyit ediyor: Akıl, eskiden sanıldığı gibi duygulardan arındırılmış bagımsız süjenin izleme ve değerlendirme yeteneği değildir; daha çok sayısız duygu akımlarının bileşkesidir... Duyguların aslında bir amacı vardır ve onlar esasında zihinsel eylemlerdir. Bilinçli düşünmeden önce duygular insan bedeninin ön düşünmesinin birer dışavurumudurlar. Yani her duygu, bilinçaltında gelişen bir ön değerlendirme sonucu ortaya çıkar. Hukuk normlarının oluşumundan onların uygulanması ve yargı aşamasında yorumlanmasına kadar duygular tayin edici bir rol oynamaktadırlar. Bu nedenle, terazi ile özdeşleşen, duyguları görmezlikten gelen hukuk öğrenimi, gerçeklerden uzak hukuk normlarının oluşmasına ve yargısal kararların verilmesine elverişlidir. Hukuk öğrenimi, kapılarını çağdaş Psikoloji Bilimine açmak durumundadır.
Sayfa 59
Yüzeysellik, aynı nedensel kökene bağlı sorunları farklı olgularmış gibi tecrübe ettirir. Örneğin, kadına şiddet ile sporda şiddet, bütüncül yaklaşımlar geliştirmeden, birbiriyle alakasız şeylermiş gibi ayrı ayrı, pozitif hukuk düzeyinde yani yüzeyde çözülmeye çalışılır. Devam eden şiddet aşırı olmadıkça infial uyandırmaz. İnfial karşısında verilen tepkiler ise sönümlenir. Günceli aşan derin arayışlara girilemez. Yüzeysellik, bilinçli olabileceği gibi bilinçaltı seviyesinde ve istemsiz de olabilir. Kişisel beklentilere mutabık ya da gayrimutabık olabilir. Genetik ya da eğitim sonucu olabilir. Lakin bu gibi değiş kenler, sadece çözümsüzlükleri açıklamaya yarar, aşmaya yaramaz. Asıl mesele, zihnin derinleşme iradesi ortaya koyup koymadığıdır.
Sayfa 52
Reklam
Akla, özel hukuk alanlarında sorun algısının uygulamaya yönelik olmasının doğal olduğu, sistem sorunlarının kamu hukuku alanında olduğu gibi bir düşünce gelebilir. Memiş'ten (2011: 128-9) okuyalım: Türkiye'de özel hukuk alanında yapılan köklü değişimlerin hiçbiri ne ideolojik bakımdan, ne dünya görüşü bakımından ne de ülke politikası açısından sorgulanmıştır... Türkiye'de bütün gruplar, ideolojik tartışmalarını daha sığ ve sembolik kavramlar üzerinden yürütmektedir ve asıl sağ ve sol ya da laik ve İslami kesim için çelişki teşkil eden husus da budur. Bütün dünyada küreselleşme çerçevesinde ticaret kanunlarındaki tartışmalar daha derinlikli ideolojik tartışmalara sahne olurken, Türkiye'de sadece iktidar-muhalefet çekişmelerine sahne olmuştur... Türkiye'de sağ ve sol, tartışmalarını sembolik kavramlar üzerinden devam ettirmeyi bilerek tercih etmektedirler. Düşünceme göre daha zor olan tartışmalar, bilinçli olarak ıskalanmaktadır. Bunun muhtemel nedenleri ayrı bir inceleme konusu olacak kadar geniş olmakla birlikte, bu konuları tartışabilecek entelektüel seviyenin, yeterli entelektüelin olmaması ve bu konuda bütün kesimlerin de bir gayret göstermemesi olabilir...
Sayfa 38
| Türkiye'de hukuk sosyal sahanın ne etkili bir hakemidir ne de ruhudur. Felsefi temelden ve açılım imkanından yoksundur. Hukukun ancak olgun bir duygu-düşünce kültürü içinde gelişebileceği bilinci bile yok gibidir. Dejenere gelenekçilik ile sığ ilerlemecilik arasında gidip gelen, içi Doğulu reflekslere doldurulan, kabuğu Batılı bir meri hukuk yığıntısı ile oyalanılmaktadır. Fikir hamlığı nedeniyle Türkiye'de hukukun gereği her ne ise yerine getirilemez. Değil ahlaken yüce, rasyonel/realist/bencil sayılan bir usul bile belirlense istikrarla o hedefe yürünemez çünkü Türkiye'de hukuk, büyük oranda bocalayan zihinlerin aleti olarak anlamlıdır, hakikate ve adalete rıza göstermeye hazır olanlara yol gösteren kuvvet olarak değil.
Zihin alışkanlıkları da geniş anlamda bir felsefedir. Felsefesizlik ise belli tutumların aşırı baskın olmasın dan başka bir şey değildir . Türkiye'de hukukun yeraltı felsefesini eşelemek, gün yüzüne çıkarmak selçuklu'nu bahsettiği "her adımda filozof olmak" prensibini işletmek, çözümü ilk adımları olacaktır..
Tutuculugu: önce önemsediği organda tıkanıklığa yol açan, sonra tüm bedeni bozarak nihayet kendisine de zarar götüren paradoksal bir davranış bozukluğu olarak yorumlayabiliriz. Bölgesel tutucluk, kültürle tutuculuk, sembolik tutuculuk, kurumsal tutuculuk, mesleki tutuculuk, yöntemsel tutuculuk davranışsal tutuculuk, geçmişe dair tutuculuk, geleceğe dair tutuculuk hep böyledir. Asıl sorun tutuculuk konusu edilen sübjektif değerler değil tutuculuğun kendisidir. Dengeli, duyarlı, güvenli, özgüvenli ve iletişim açık bir zihinsel kıvam geliştirilmedikçe sorunları doğru algılamak da masaya yatırıp çözmek de mümkün olmaz..
Reklam