"Yemek beğenmezlik yapmazdı. Önüne ne korsan onu yerdi. Bu konuda bir anım var onu anlatayım. Hüseyin ODTÜ'de öğrenciyken, bir gün Ankara'da fazla göze çarpmadan beraber dolaşıyoruz. Ulus'ta Atatürk heykelinin bulunduğu meydana bakan bitişik dükkanlardan birinde yemek yemeye oturduk. Ben, 'Hüseyin ne yersin' diye sordum. 'Bir çorba içerim", dedi. 'Peki', dedim iki çorba ısmarladık içtik. Başka ne yersin', diye sordum. Başka bir şey yemem, dedi. 'Oğlum olur mu etli yemek söyle. Başka canın ne istiyorsa söyle', dedim. Güldü. 'Baba! Ben burada ne kadar güzel, ne kadar lezzetli, ne kadar temiz bir ekmekle çorbamı içtim. Karnım doyurdum. Şimdi dağlarda ekmeğini suya batırıp yiyenler de var Sen bana et ve daha bilmem neler ye diyorsun. Onların ki de can değil mi ? Onlar ekmeğini suya batırıp yiyor," dedi."
Sayfa 25 - Babası Hıdır İnan anlatıyorKitabı okudu
Hüseyin, lise döneminde yaz tatillerinde Sarız'a geldiğinde çocuklara ücretsiz İngilizce kursu verirdi. Sarızdaki okuldan izin almıştı. Okulda genel olarak Alevi ve Avşarların çocukları vardı. Avşarların, Aleviler üzerinde baskıları oluyordu. Avşar çocukları, zaman zaman Alevi çocukları döverlerdi.
Kamil İnan, ağabeyinin kurs verdiği çocukların içinde Avşar çocuklarını görünce merakla sormus,
"Abi Bunlar bizi her gün dövüyor. Bunlara niye kurs veriyorsun?
"Biraz büyü anlarsın" diye yanıtlamış,
Hiç ayrımcılık yapmamış herkese eşit davranmış yardımcı olmuştu.
Kamil İnan şöyle devam ediyor: "Çocukları çok severdi. Devamlı kitap okurdu. Çocuklarla çok ilgilenirdi. Dışarı çıktığında benim yaşımdaki çocukları toplar onlarla oynardı. İçerdeyken kitaplarıyla uğraşırdı.
Hainler yüzünden öz vatanımızda, üvey evlat durumuna düştük.
Gelecek nesillere vatanı böyle terk edemeyiz.
Bu talan düzen böyle devam ettikçe köle muamelesi gören biz olacağız.