Asr-ı Saadeti öğrenmede fayda var. O devirleri iyi anlayan kimse, bu devri de anlayabilir. Devir denilen zamanı anlamayan, İslâmiyet’i anlasa bile başarılı bir hayat yaşayamaz. Zaten yaşadığı devri anlamayan, İslâmiyet’i nasıl anlar; bu da ayrı bir konudur.
Aslında tarihin tekerrür etmesi, sanıldığı kadar korkunç değildir. Asıl korkunç olan, tarihin birçok devirlerinde zuhur eden hâdiselerdir. Öyle zaman geliyor ki, bakıyorsunuz tâ bin sene evvel vukua gelmiş bir hâdise, bugün aynen görülebiliyor. İşte bin sene evvelki hâdisenin bugün tekrar doğmaması için, tarihten ders alınmalıydı. Çünkü aynı sebepler, aynı sonucu doğurur. Şayet tarihten ibret alıp, bazı sebepleri ortadan kaldırabilirsek, o sebeplerin doğuracağı hâdiseyi de ortadan kaldırdık demektir.
Bilhassa Hazret-i Hasan ve Hazret-i Hüseyin (radıyallahu anh) zamanları, Müslümanları bölünüp parçalandıkları, birbirlerine düştükleri devirlerdir. Bugün de aynı durumda değil miyiz ? Öyle ise tarihten ders almasını bilmeliyiz. Bölünüp parçalanmaların, birbirine düşmelerin doğurduğu sonuca dikkat etmeliyiz.
Tarih, İslâmiyet’i anlamada önemli bir daldır. Tarih okuyunca düşünürüz: Büyük zaferler de büyük mağlubiyetler de insanın meyvesidir. Siz, acaba zaferlerin tacını giymek için kendinizi hazırladınız mı ? İster er olsun, ister kumandan… İnsan nerede olursa olsun, yapacağı işler kendisini yetiştirme ölçüsündedir.
İşte bu eser, Asr-ı Saadete açılan bir pencere ve tarihin derinliklerinden ömür günlerimize tutulan bir ayna…