Okurken kendimi sık sık durup iyi ve kötü anılarımı düşünürken buldum. Vermek istediği fikirleri muhakeme etmek, anlamladırablimek, kendi düşüncelerimle bağdaştırabilmek için duraksadığım bir çok kitabın aksine anılara saplanıp bu derece fazla duraksamak şaşırtıcıydı. Bu da Sabahattin Ali'nin insanın içinin dışına(hayatına) nasıl yansıdığını çok iyi tahlil ettiği ve eserine yansıttığının bir göstergesi olsa gerek.
İçimizdeki Şeytan, Sabahattin Ali'nin bir çok kitabını okumama ve dinlememe rağmen hakkında hiç bir şey bilmediğimi anlamama yardımcı oldu. Bilerek okusaydım, belki daha farklı ve faydalı sonuçlar çıkarabilirdim.
Bu kitabı okurken de İsmet Şerif'in Peyami Safa'yı, Emin Kamil'in Necip Fazıl'ı, Nihat'ın Nihal Atsız'ı, Ömer'in ise kendisini temsil ettiğini bilerek okumak ile bilmeden okumanın farkı olacağı aşikar. Peyami Safa'ya, Necip Fazıl'a, Atsız'a ve dönemin aydınlarına (aydın geçinenlerine) iğneyi batırırken çuvaldızı kendine saklıyor. Onları yererken kendisini göklere çıkarmıyor. Bu durum da yukarıda bahsettiğim gibi insanın kendinden parçalar bulabilmesi için gerekli olan samimiyetin varlığını kanıtlıyor.