İçsel Zaman Bilincinin Fenomenolojisi Üzerine

Edmund Husserl

İçsel Zaman Bilincinin Fenomenolojisi Üzerine Hakkında

İçsel Zaman Bilincinin Fenomenolojisi Üzerine konusu, istatistikler, fiyatları ve daha fazlası burada.
9.2/10
4 Kişi
16
Okunma
5
Beğeni
1.074
Görüntülenme

Hakkında

Martin Heidegger’ın derlediği Edmund Husserl’in “İçsel Zaman Bilincinin Fenomenolojisi Üzerine” adlı kitabı Avesta yayınları arasında çıktı. Metabole dizisinde çıkan kitabı Mesut Keskin Almancadan Türkçeye çevirdi. Fenomenolojinin kurucusu Edmund Husserl’in İçsel Zaman Bilincinin Fenomenolojisine ilişkin bilimsel ve felsefi araştırmaları, kendi kronolojik devamında Şeylerin durumu ve tarihteki hareketleri açısından, Fenomenolojinin temellendirilmesi için nihai adımları oluşturur. Fenomenolojinin en zor konularının başında gelen Zaman Bilinci, tüm Bilinç yapılarında ve biçimlerinde varsayılmış olduğundan, en fundamental Bilinçtir. Bilinç yapılarının fenomenolojik tasviri ise bu zorlu sorun alanını aşmayı dener, öyle ki bir yandan Süre, Ses Süresi, zamansal olup bitme gibi Zaman Objelerinin Kavranışının olanağına ilişkin soruyla objektif bir Yönelime ve diğer yandan da zamansallaştıran, tüm zamansal Görünüşü kuran mutlak Sübjektivite olarak Bilinci gösterip Bilinç Akışını işlediğinden, sübjektif bir Yönelime sahiptir. Bu meşhur çalışmanın redaksiyonunu Edith Stein üstlendi ve metin Martin Heidegger tarafından “Jahrbuch für Philosophie und phänomenologische Forschung“ (1928) adlı yıllık için yayıma hazırlandı ki bu edisyon, 1910 yılına kadar olan Husserl el yazmalarından ibarettir. Bu metinlerle Husserl, Zaman Bilincinin tahlilinin fenomenolojik yöntemini tüm kesinliği ve sıkı duruşuyla uygulama imkanı sunarken, fenomenolojik İndirgemenin ve Yönelimselliğin temel kavramlarına girişir. Bu girişmenin önemi ancak, bir ontoloğun, hermeneutikçinin, bir ‘başka Başlangıç’ düşünürünün ya da işte Fenomenoloji Hareketinin diğer amansız öncüsünün sözleriyle dile gelebilir: “Elinizdeki araştırmanın baştan sona konusu, saf bir duyuş Verisinin zamansal Kurulması ve ‘fenomenolojik Zaman’ın böyle bir Kurulmaya temel oluşturan Kendi-kurulmasıdır. Ayrıca Zaman Bilincinin yönelimsel karakterinin ortaya çıkarılması ve genel olarak Yönelimsellikin artan temelden açıklanışı belirleyicidir. Tekil tahlillerin kendine has bir İçeriği hariç bu bile, elinizdeki incelemeleri, Yönelimselliğin, “Mantık Araştırmaları”nda ilk defa girişilen, ilkesel açıklığının kaçınılmaz tamamlanması haline getirir. Bugün dahi Yönelimsellik ifadesi, bir parola değildir, aksine merkezi bir sorunun başlığıdır.” Martin Heidegger
Çevirmen:
Mesut Keskin
Mesut Keskin
Tahmini Okuma Süresi: 5 sa. 54 dk.Sayfa Sayısı: 208Basım Tarihi: Mayıs 2015Yayınevi: Avesta Yayınları
ISBN: 9786055279622Ülke: TürkiyeDil: TürkçeFormat: Karton kapak
Reklam

Kitap İstatistikleri

Kitabın okur profili

Kadın% 7.4
Erkek% 92.6
0-12 Yaş
13-17 Yaş
18-24 Yaş
25-34 Yaş
35-44 Yaş
45-54 Yaş
55-64 Yaş
65+ Yaş

Yazar Hakkında

Edmund Husserl
Edmund HusserlYazar · 7 kitap
Edmund Gustav Albrecht Husserl (8 Nisan 1859 – 27 Nisan 1938), fenomenoloji okulunu kuran Yahudi kökenli Alman filozoftur. İlk çalışmalarında, mantıkta tarihselcilik ve psikolojizm hakkında yönelimsellik analizlerine dayanan eleştirel incelemelerde bulundu. Olgun dönem çalışmalarında ise, fenomenolojik indirgeme denilen sistematik bir temel bilim geliştirmeye teşebbüs etti. Transandantal bilincin, tüm olası bilginin sınırlarını belirlediğini savunan Husserl, fenomenolojiyi transandantal - idealist bir felsefe olarak yeniden tanımladı. Husserl düşüncesiyle 20. yüzyıl felsefesini derinden etkiledi ve günümüzde hâlen çağdaş felsefe ve ötesinde önemli bir figür olmaya devam ediyor. Karl Weierstrass ve Leo Königsberger'den matematik, Franz Brentano ve Carl Stumpf'tan felsefe dersleri aldı. 1887'den itibaren Privatdotzen olarak Halle'de, 1901'den itibaren öğretim üyesi olarak önce Göttingen'de sonra 1916'dan itibaren de Freiburg, 1928'deki emekliliğine kadar felsefe hocalığı yaptı. Berlin ve Viyana'da matematik, fizik, astronomi, felsefe eğitimi aldı. 1882'de Viyana Üniversitesi'nde matematik doktorası yaptı. Emekliliğinden sonra da üretkenliğini sürdürdü. 1933'te Yahudi bir aileye doğmuş biri olarak ırkçı yasalar dolayısıyla Freiburg Üniversitesi kütüphanesinden kovuldu, birkaç ay içerisinde de Alman Akademisi'nden ayrıldı. Bugün Çek Cumhuriyeti'nde Prostějov adıyla bilinen, o dönem Avusturya İmparatorluğu'na bağlı Moravya Markgraflık'ındaki Proßnitz şehrinde Husserl, 1859'da doğdu. Dört kardeşin ikincisi olarak Yahudi bir ailede doğdu. Babası bir şapkacıydı. Husserl'in çocukluğu seküler bir ilkokulda okuduğu Prostějov'da geçti. Sonra, Realgymnasium' da okumak için Viyana'ya, ardından Staatsgymnasium için Olomouc'a gitti. 1876'dan 1878'e kadar Leipzig Üniversitesi'nde matematik, fizik ve astronomi okudu. Orada, modern psikolojinin kurucularından olan Wilhel Wundt'un verdiği felsefe derslerinden ilham aldı. 1878'de Fredrick William Üniversitesi için Berlin'e taşındı (günümüzde Berlin Humbolt-Üniversitesi); burada Leopold Kronecker ve meşhur Karl Weiestrass altında matematik okumaya devam etti. O zamanlar Franz Brentano'nun eski bir felsefe öğrencisi olan, sonra da Çekoslavakya'nın ilk cumhurbaşkanı olacak Thomas Masaryk'i mentor olarak benimsedi. Buradayken, ayrıca, Friedrich Paulsen'in felsefe derslerine de katıldı. 1881'de, Weiestrass'ın eski bir öğrencisi olan Leo Köningsberger'in danışmanlığında matematik çalışmalarına devam etmek için Viyana Üniversitesi'ne geçti. 1883'te Viyana'da Beiträge zur Variationsrechnung (Değişim Kalkülüsüne Katkılar) isimli çalışmasıyla doktorasını aldı. Babası Adolf 1884'te vefat etmişti. Görünüşe bakılırsa Husserl, yirmili yaşlarında Yeni Ahit ile aşina olması sebebiyle 1886'da Lutheran Kilise'de vaftiz edilmek istemiştir. Herbert Spiegelberg şöyle yazar: "Zamanının akademik dünyasındakiler gibi kendi günlük hayatında doğrudan dini bir pratik hiç bulunmamış olsa da Husserl sahih tüm diğer tecrübeler gibi din fenomenine karşı da zihnini açık tutmuştur." Bazen Husserl kendisine ahlaki bir "yenileme"yi görev bilmiştir. Her ne kadar her şeyde radikal ve rasyonel bir otonomiyi azimle savunmuş olsa da Husserl "Tanrı'nın iradesi doğrultusunda yeni felsefe ve bilim biçimleri bulmak istidadı hatta ve hatta ve görev"inden bahsedebilmektedir. Matematik doktorasını müteakiben Husserl Karl Weiestrass'ın asistanı olarak çalışmak üzere Berlin'e geri döndü. Fakat Husserl felsefe ile uğraşmak arzusunu çoktan içinde duyuyordu. Profesör Weiestrass'ın feci derecede hastalanmasıyla Viyana'ya dönmek imkanını elde eden Husserl, orada dikkatini felsefe üzerinde yoğunlaştırdı. 1884'te Viyana Üniversitesi'nde Franz Brentano'nun felsefe ve felsefi psikoloji dersleri vesilesiyle Bernard Bolzano, Hermann Lotze, J. Stuart Mill ve David Hume'un metinleriyle tanıştı. Husserl hayatını felsefeye adama kararında Brentano'dan ciddi derecede etkilenmiştir, nitekim, mesela yönelimsellik kavramı bakımından, Brentano en tesirli figür olarak sıkça anılmıştır. İki yıl sonra, 1886'da, akademik tavsiye doğrultusunda Husserl, Brentano'nun eski öğrencisi olan Carl Stumpf'u takip ederek üniversite seviyesinde hocalık yapmak yetkisi için gereken habilitasyonu almak amacıyla Halle Üniversitesine gitti. 1887'de Stumpf'un danışmanlığında Über den Begriff der Zahl (Sayı Kavramı Üzerine) isimli tezini yazdı, nitekim bu metin Husserl'in ilk önemli çalışması olan Philosophie der Arithmetik'in (Aritmetik Felsefesi) temelini teşkil etmekteydi. 1887'de Husserl, Malvine Steinschneider ile 50 yılı aşacak bir evliliğe imza attı. 1892'de kızları Elizabeth, 93'te oğulları Gerhart ve 94'te de ikinci oğulları Wolfgang doğdu. Elizabeth 1922'de, Gerhart 1923'te evlendi; fakat Wolfgang 1. Dünya Savaşı'nda öldü. Gerhart karşılaştırmalı hukuk konusunda katkıları bulunan bir hukuk filozofu olmuş, Birleşik Devletler'de ve savaştan sonra da Avusturya'da hocalık yapmıştır. Husserl'de her zaman felsefeye yeni bir yön çizme eğilimi olduğu belirtilebilir, çünkü onun düşüncesine göre felsefe her tür sonradan inşa edilmiş kurgusal bağıntıdan ayrı olarak kendini özsel olarak temellendirmelidir. Husserl Hegelcilik'in etkisini yitirdiği ve Yeni-Kantçılık'ın akademilerde etkili bir güç haline geldiği bir dönemde felsefeye yeni bir yön verme çabasında oldu. Felsefe içerisinde tüm metafizik spekülasyonlardan ve bilimci önyargılardan sıyrılmayı arzu eden yepyeni bir başlangıç yapmaya ve bu hayli emek isteyen başlangıca uygun, pekin bir felsefe sistematiği oluşturmaya yöneldi ve fenomenoloji olarak bilinen felsefe hareketinin temellerini attı. Göttingen Üniversitesi'inde verdiği beş dersi Türkçeye çevrilmiştir. Bu metin "Mantık Araştırmaları" ile "İdeler" adlı eserleri arasındaki bir döneme aittir ve Husserl'in "transandantal" bir fenomenolojiye geçişini mümkün kılan anahtar kavram "indirgeme"nin(Reduktion) ilk belirdiği yazılardan biridir. Her ne kadar başka filozoflarda da fenomenolojik kavrayışa ortak bir takım felsefi kaygılar görmekteysek de, özgün ve özgürleştirici bir felsefi hareket olarak fenomenoloji ilk kez Husserl tarafından, felsefeyi pekin bir inceleme yöntemi olarak kurmak amacıyla kullanıldı. Husserl'ın fenomenolojisinde, çıkış noktası olarak hocası Franz Brentano'nun belirleyici bir rolü vardır. Husserl, kendi fenomenolojik yöntemini dayandırdığı "yönelimsellik" fikrini Brentano'dan alır ve onu geliştirmek suretiyle hocasında mevcut olmayan özgün bir yönelimsellik anlayışı sunar. Husserl'in amacı her şeyden önce, felsefeyi tabansız önyargılarından kurtarıp ayakları yere sağlam basan bir araştırma yapısına kavuşturmaktır. Bu yaklaşıma uygun olarak, kendisinden önce aynı fikre sahip olan düşünürler gibi, o da belirli bir özgül yöntemle felsefenin bağımsız bir varlık alanına sahip olduğu fikrinden hareket etti. Bu özgül varlık alanı elbette fenomenlerden oluşmaktaydı. Ki, bunlar bilinen anlamda "gerçek" nesnelerden oluşmamaktadır, yani sadece tikel deneyim ve ampirik duyu verisi ile bilinen şeyler değildir. Felsefenin görevi, fenomenler dünyasına girmek ve orada şeylerin özsel yapısını görüp anlamaktır. Fenomenolojik yöntem bu noktada devreye girer. Buna göre belirli bir varlık yorumu ışığında fiziki ve "gerçek" bir biçimde tek-yanlı kavranan nesne ve özne parantez içine alınır, yeni ve köklü bir öznellik alanına geri dönülür, onun bağlılaşığı olarak da yeni bir nesnel kutup keşfedilir. Bakış açısında gerçekleşen bu değişiklik fenomenoloji için şeylerin özüne erişim izni veren bir metodolojik başlangıç işlevi görür. Özetle, özgül bir felsefe disiplini olarak Fenomenoloji'nin kurucusu Husserl'dir. Heidegger, Merleau-Ponty ve Sartre gibi varoluşçu felsefecileri derinden etkilemiş olmanın yanı sıra, daha sonradan Foucault ve Jacques Derrida gibi yirminci yüzyılın ikinci yarısında etkilerini hissettiren felsefecilerin düşüncesinde de önemli bir rol oynayacaktır.