Hey gidi romancılık! Hey gidi şairlik! Biraz yağmur yağdı, yapraklar falan parıldadı ya, artık nazar-ı meftunanenizi bu manzaradan bir türlü ayırmazsınız. Semaya, zemine, deryaya bakıp bakıp türlü tahayyülatta bulunursunuz. İşitilmedik yalanlar uydurmaya uğraşırsınız. Şu ağaca bir kuş konup da iki defa cik cik dese o kuşa hemen mürg-i hazin bilmem ne diye bir isim takarak o cıvıltıyı nağme-i cennet filan diye tavsife döşenirsiniz. Rüzgâr dokunup da bir ağacı sallasa semadan bir bulut geçse size sahifeler ile yazı yazmak için sermaye-i hayalat olur. Yanınızda bir kuzunun melemeye, bir kuşun ötmeye, bir ineğin bağırmaya haddi yok! Nedir bu efendim?
İnsanlığın hayvaniyeti, zaruret, açlık hükmünü gösterdiği zaman meydana çıkar. Tabiatın tagaddi-i nefs hususundaki icbarı; insaf, merhamet, mürüvvet gibi hasail-i insaniyyeye galebe eder.
Böyle müessir bir vakanın tasviri hususunda derkâr olan aczime bakmayarak belki izale-i zehr-i derunuma medar olur, belki yeisim sükûnet bulur hülyasıyla kaleme sarıldım.