Türklük, Türkiyelilik, biyolojik kimlik, etnik kimlik, üst kimlik, alt kimlik derken, kavramlar öylesine karıştı ki, tozdan dumandan ferman (veya kimlik belgesi) okunamıyor. Bu karışıklık, Osmanlı döneminde bile böyle değildi. Mehmet Emin Yurdakul ''Ben bir Türk'üm, dinim cınsim uludur'' mısraını, Meşrutiyet döneminde değil, Albülhamid döneminde yazmıştı. Saraydan fırça değil, onay görmüştü. Fransa'da ''Français'' , İngiltere'de ''English'' demek bizde ''Türk'' demek kadar fırtına koparmıyor. Sovyetler Birliği döneminde de ''Rusya'' demek fırtınalar koparmazdı. Bizde ise, aşırıya kaçan ırkçı toplum mühendisleri ve yine aşırıya kaçan kozmopolit toplum mühendisleri yüzünden (veya sayesinde) öyle bir duruma düştük ki, Türk kimliğini kabul edenler bunu ürkek sesle söylemeye mecburuz sanıyorlar. Bu denemelerde, başkalarına insanca ve sevgiyle bakarken, kendimizin de aynı bakışa layık olduğumuzu hatırlatmak istedim: ''Toplum mühendisi'' kimliği ile değil ''Vatan bireyi'' olarak.
(Arka Kapak Yazısı)