- " (…) Benden zaman isteme, sana veremem!
Çünkü ben de ona sahip değilim Gün, hafta, hatta ay iste. Yaşarsam onlar bana aittir, veririm verebildiğim kadarını.
Ama zamanı veremem, o bana ait değil çünkü..."
Kendimi savaş meydanında yaralı halde terk edilmiş şövalyeler gibi hissediyordum. Yine, yeniden ihanete uğramıştım. Makûs talihim tekerrür etmişti. Öyle ya, benim talihim ya da benim için talih, yalnızca tekerrürden ibarettir.
İnsanın içinde yanan aşk ateşi kolay kolay sönmez” diye devam ettim. “Sadece ehlileştirirsin onu. Onunla yaşamaya alışırsın. Hikayemizde sana çelişkili gelen gerçekler olabilir. Adı üstünde gerçek… İşin içinde yalan, kurgu olsa çelişki olmazdı. Ama gerçek çelişkilidir. Hep yalanın çelişkili, gerçeğinse çelişkisiz olduğu sanılır. Ama asıl çelişkili olan gerçektir. Karmaşıktır, muamma doludur çünkü. Yalanda ise basit bir kurgu vardır ve eğer söyleyenin hafızası biraz kuvvetli ise bu kurgu kendi içinde tutarlıdır. Bizim hikayemiz çelişkiliydi. Bu yüzden gerçekti. Ve hiçbir hikaye yarım kalmaz.
Ben hayatımın pek çok evresinde beni ilgilendiren mahrem hakikatlere büyük kayıplarla eriştim. Anlamak için kaybetmek zorundaydım. Anlamak maliyetlidir çünkü.
Derken zamanının gerisinde kalmış yorgun bir saat gibi duruyor, ölüm uykusunda yatmış bir zaman gibi sessiz sedasız gidiyorsunuz. Kanla geliriz dünyaya ve kanla gideriz ya, siz de vücudunuzdaki kanları kalbime damlatıp gidiyorsunuz. Sanki bir gün hiç durmayacakmış gibi mütemadiyen atıp duran kalbime kan oluyorsunuz ve damarlarımda akıyorsunuz.