Geçenlerde bir arkadaş, enteresan bir tecrübesini anlatmıştı: 2000 yılının başlarında babasının yeni aldığı arabada, İstanbul’un en işlek caddelerinden birinde annesi ile kilitli kalmışlar. Araba kapalı iken hiç oksijen almadığını bilmiyorlarmış. Bir süre sonra nefes almakta zorlanmaya başlamışlar. Dışarıdaki insanlara dertlerini anlatmak istemişler, ama sesleri ulaşmadığı için başaramamışlar. El kol hareketlerinden insanların bazısı onların şaka yaptığını zannetmiş, bazıları ise hiç aldırış etmeden yoluna gitmiş. Şayet esnaflardan birisi babasının gittiği dükkâna haber vermese, sonları iyi olmayacakmış.
Bundan nasıl bir ders çıkarttığını sorduğumda şuna benzer bir cevap vermişti: “Dıştan iyi durumda zannedilen her insan, aslında kendi içinde zor durumda olabilir.”
O anlatırken gözlerimin önüne,ruhları acı çeken insan manzarası geldi. Her renkten ve kültürden,
acısı gözlerine bakıldığında ancak bir nebze olsun anlaşılabilen insanlar aslında arabaya sıkışmaktan farksızlar. Gerçekten zor bir durum, dışarıya vurulamayan dertler konusu. Her tarafı kilitli tam bir kapalı kutu halinde olmak, yaşamak. Bunun yanında her insanda aslında bakıldığında mutlu huzurlu, kendi içinde ise ıstırap çeken bir yön muhakkak var.
İnsan ve Hayat Dergisi olarak, ulaşılamayan, dokunulamayan insanların zorlu yönlerine mercek
tutmaya devam ediyoruz. Onlara yaklaşıp gözlerine bakarak bir nebze olsun anlamaya çalışmak ve bunu metne dönüştürmek ise hayli zor.
Bu ay yazarlarımız yine zor olana yöneldiler ve insana ulaşarak, yaşadığı hayat içinde onu anlamaya çalışarak, birbirinden değerli yazılar kaleme aldılar. “Dilenci, Mudurnu, Zeytin Hasadı ve Hisleriniz Sizi Avlamasın” başlıklı yazılarda özellikle bunları görmeniz mümkün.
Gelecek aylarda da insanlara ulaşan, anlayan ve anlatan sayılarda buluşmak ümidiyle...