Ego insanı bitirir, bu yüzden insan; bilmediği konulara biliyorum der, giydiği kıyafetleri markası için giyer, düşüncelerini eleştirilmemek için öldürür ve zamanla öz saygısını kaybeder, robotlaşır.
Dostoyevskinin insanları da başkaları için giyinir, başkalarının düşüncesi ile yaşar, bilge olduklarını sanarak ölürler. İnsancıkların karın gurultusu insanları rahatsız eder. İnsancıkların aç olmasından değil, çıkan sesten rahatsız olur insanlar. İnsancıkların kişisel hayatları yoktur, itilmeye, hor görülmeye mahkumdur. Çoğu Rus yazarın karakterleri gibi toplum baskısı ile karınları doyar.
İnsancıkların toplum baskısını anlattığını söylesem yanılmam ama sadece bunu anlattığını söylersem tamamiyle yanılırım. Bu kitap evet bunları anlatır ama Dostoyevskinin derinliğine her insan farklı seviyede iner. O geçmişin, şimdinin ve geleceğin yazarıdır. Her döneme hitap eder çünkü o halktan biridir, halktır.
Bana göre kitapta iki tür insan vardır. Bazıları baktığında üniforma, rütbe, para görür. Bazısı da acı çeken, üşüyen, üzülen, seven, korkan bir insan görür. Tam bu noktada sormamız gereken soru şu "İnsanı insan yapan mevkii midir yoksa hissettikleri midir?" Günümüzde başkalarına özenip onlar gibi olmaya çalışan tonlarca insan varken insancık seviyesine inilir mi çıkılır mı?
Peki ya size soruyorum siz seven, düşünen, üzülen, kendisi olabilen bir insancık mısınız yoksa omuzunda ki yıldızlar kadar var olan bir insan mı?