Bugün için İslâm ülkelerinde kapital ve emeğin topyekûn harekete geçirilmesi şarttır. İslâm Dîni böyle bir şeye karşı değildir. Kişinin fikrî ve ahlâkî melekelere tam olarak sahip olması için topluma yol göstermek ve onu denetlemek gereklidir. Ancak devletin bu rehberlik görevi geçici olmalıdır. Kişi,fikrî ve ahlâkî bakımdan tam yeterlik kazanınca, devletin güdümlü siyaseti terkedilebilir. toplumun ancak bu yolla doktriner sosyalizm ve kapitalizmin çıkmazlarından kurtulacağı kanaatindedir.
İslâm modernizmi, dinin bir kısmını atıp geri kalanını zamanın şartlarına uydurmak da değildir. Sözgelişi, Kur’an'ın itikadî ve ahlâkî ilkelerini esas alıp öteki hükümlerini bir yana bırakan bir düşünce, "İslâmî" sıfatını alma hakkını o anda yitirir.
Islâm modernizmi, Batıdan alınan bir sistemi, yahut bazı, sistemlerin (ilmî, felsefî vs.) bazı yanlarını alarak onu veya onları Islâmla, yahut İslâm'ın bazı yönleriyle birleştirmeye çalışan faaliyetin adı değildir. Başka bir deyişle, İslâm modernizminin öteki "eklektik” tutumlardan ayrıldığı önemli noktalar vardır. Yine, İslâm modemizmini sıradan bir "ihyâ" hareketi olarak görmek, yahut onu Batı karşısında oluşan bir tepki faaliyeti olarak değerlendirmek de kesinlikle yanlış olur. Aynı ölçüde bir yanlışlık da onu Batıcılığın bir uzantısı, sözcüsü ve temsilcisi gibi ele almaktır.
Aslında Kuran'ın bir bütün olarak okuyucu üzerinde bıraktığı en şiddetli izlenim, Hristiyanların genellikle ortaya koydukları gibi ne gözetleyen, asık suratlı ve cezalandıran bir Allah ne de İslam hukukçularının sandıkları gibi bir baş yargıç şeklinde olmayıp evrendeki düzenin yaratıcısı olan birleştirici ve amaçlı bir irade şeklindedir.