Goldziher'in haklı olarak işaret ettiği gibi dindar müslümanın en ateşli amacı en ufak ayrıntida bile Muhammed' i taklid etmek olmuştur. Çünkü Muhammed, Müslümana göre mümkün olan en büyük mükemmelliğe sahiptir.
Yeni Çağ insandan, dünyadan, doğadan kalkarak Tanrı'yı anlamaya, düşünmeye çalışmaktadır. Orta Çağ ise Tanrı'dan kalkarak dünyayı, insanı, doğayı anlamaya, düşünmeye çalışmaktaydı. Dolayısıyla Tanrı onun her türlü düşüncesinin merkezindeydi.
Gazali ve İbn Rüşt bizce İslam'da felsefenin kötürümleşmesi olayının devamını önleyebilecek iki büyük düşünür idiler ; fakat onlar istisnadırlar ve verdikleri örnek anlaşılmamıştır. Belki onların kendileri de getirdikleri şeyin öneminin tam olarak farkında olmamışlardır
Gazali tek Tanrıcı vahiy üzerine dayanan dinsel bir düşüncenin taleplerini iyi görmüş, fakat çok erkenden; bu ortaya koyduğu problemlerin mistik bir çözümüne yönelmiş ve bu eleştirisinden gerçekten felsefi bir öğretinin meyvalarını çıkarmamıştır.
... Islam filozoflarında felsefenin dinle ilgili meselelere uygulanması asla iman verilerinin analizi yoluyla olmamıştır. Çünkü bir yandan Kur'an'ın dogmatizmi onları tanrısal ifadeleri vahiy blokları olarak almaya göturuyordu; öte yandan onlar felsefenin kendisini bir çeşit Kur'an, önünde eğilinmesi lazım gelen bir hakikatler deposu olarak ele almaktaydılar. Bundan ötürü dinsel öğetinin unsurları ile ilgili oldukları her yerde Müslüman filozofların düşünceleri konkordizmi aşmaz ve onun bütün zaaflarını gösterir. Bu düşünce ince ve ustaca olabilir, ama felsefi çıkış noktalarından (debouches), felsefi erimden (portee) yoksundur.