Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

İslam Hukuku

Ekrem Buğra Ekinci

İslam Hukuku Gönderileri

İslam Hukuku kitaplarını, İslam Hukuku sözleri ve alıntılarını, İslam Hukuku yazarlarını, İslam Hukuku yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Enflasyon Zararından Korumak
Mâden ve kâğıt paralar kesat olursa, yani kıymetten düşerse veya geçmezolursa, İmam Ebû Yusuf'a göre pazarlıktaki, İmam Muhammed'e göre, revaçtan düştüğü veya kalktığı zamandaki altın üzerinden kıymeti verilir. Fetvâ İmam Ebû Yusuf'a göredir. Meselâ 300 lira borçlanıldığı zaman bununla bir altın alınabiliyor; borç ödendiğinde ise altın 400 liraya yükselmiş ise, borçlunun 300 değil 400 lira ödemesi lâzımdır. Ancak baştan 300 verip, "geri 400 isterim" denemez. Çünki altın fiyatının vaziyeti önceden bilinemez. Böylece alacaklı kesat ve galânın (enflasyonun) zararından korunmuş olur.
Kaporo ve Gecikme Faizi Hanbeli Mezhebinde Caizdir
Hanbelî mezhebinde akid sahih olursa semene mahsub edilmek, sahih olmazsa satıcıda kalmak üzere verilen paraya urbûn denir. Bu cihetten akid zamanında îfâ edilmezse veya bozulursa karşı tarafa bir meblâğın cezâî şart (gecikme fäizi) olarak ödenmesinin önceden şart koşulması veya alıcı vazgeçerse kaparonun satıcıda kalması şartı Hanbelî mezhebine göre câizdir. Bin lira peşinat verip mal alsa, zamanında geri kalanı ödemese ve malı almaktan da kaçınsa, üç mezhebde satıcı geri kalan alacağı için icrâya müracaat eder. Parayı alana kadar da malı elinde tutabilir. Hanbelî'de satıcı akdi feshedip bu parayı alabilir. İcrâ dairesindeki işlerin uzun sürmesi ve yüksek enflasyon gibi haller sebebiyle zarara uğramak mevzubahis ise Hanbelî mezhebi taklid edilebilir.
Reklam
1-BEY' (ALIŞ-VERİŞ) AKDİ
İnsanlar cemiyet hâlinde yaşamaya mecbur ve birbirlerine muhtaçtır. Bu da akidler ve bilhassa alış-veriş yoluyla cereyan eder. Alış-verişlerde hukuka uymamanın zararı bazen cemiyetin tamamına, bazen de akdin taraflarına zarar vermektedir. İhtikâr (karaborsacılık) yapmak ve piyasaya kalp para sürmenin zararı herkesedir. Eline sahte para geçen, onu ya aldığı kimseye geri verir; ya hükûmete verir; yahud da yok eder; başkasına veremez. Ticaret yapacak olan kimsenin paraları iyi tanıması lâzımdır. Satılan malı, olduğundan aşırı medhetmek;malın ayıbını, müşteriden gizlemek; eksik ölçmek; satış fiyatında hile yapmak alış-veriş yapılan kimseye zarar verdiğinden câiz değildir. Müşteri, fazla ihtiyacı olduğu için, çok para vermeğe râzı olsa bile, çok kâr istememek; fakirlerin malını fazla para ile alarak onları sevindirmek: fiyatta ikram etmek; eski, kirli paraları kabul etmek; peşin verdiği fiyatla, veresiye vermek; alış-veriş ettiği kimse pişman olursa ikâle etmek, yani yapılan satışı geri çevirmek mecburî olmasa bile, ahlâken övülmüş meziyetlerdendir.
Gasp, zulüm, rüşvet, hırsızlık, kumar, fâiz, harac gibi hıyânet yollarından biri ile ve şarap, domuz semeni olarak ele geçtiği açıkça bilinen bir mal, o kimsenin sahih mülkü olmaz. Böyle olduğu iyi bilinen bir malı hediye, sadaka, mebî, semen ve ücret olarak almak, yemek, kira ile kullanmak câiz değildir. Yalnız vârisin, mal sahiplerini bilmediği zaman, kendisine miras kalan böyle malları alması helâl olur. Malın böyle olduğu iyi bilinmezse veya kendi meşru malıyla karıştırmışsa, herkesin alması câiz olur. Şarap satan bakkaldan alışveriş yapmak veya banka gibi yerlerde çalışıp maaş almak bu cihetten câizdir.
c-Mürûrızaman
Mürûrızaman (zamanaşımı), muayyen bir zamanın geçmesi suretiyle bir mala mâlik olmak veya bir hakkın düşmesi demektir. Birincisine iktisabi ikicisine ıskâtî mürûrızaman denir. Şer'î hukuk esasen mürûrızaman yoluyla mülkiyetin kazanılmasını kabul etmemiştir. Nitekim "Tekâdüm-i zaman ile hak sakıt olmaz" (Mecelle, m. 1674). Şu kadar ki, bir kimse kanunlarda tasrih edilmiş bir müddet (meselâ 36 veya 15 sene) zarfında, tapulu bulunmayan bir arâziye,nizâsız ve fâsılasız mâlik sıfatıyla tasarruf ettikten sonra, aleyhindeki mülkiyet dâvâları da dinlenmez. Böylece zilyedin o arâzi üzerinde hakk-ı kararı sâbit olur.Nitekim bir hak sahibi, hakkını kanunda tesbit edilmiş muayyen bir zaman zarfında takip etmemişse, artık mahkeme yoluyla takip edemez. Ancak karşı taraf bu hakkı ikrar ve itiraf ederse, buna dayanarak hakkını mahkemeden talep edebilir. Dolayısıyla şer'î hukuk, ıskâtî mürûrızamanı kabul etmiş demektir. İmam Mâlik'e göre, ortağı, vârisi, usul ve fürûu olmadığı bir şahsın malını ihraz edip, 10 sene kullansa (otursa, kirâya verse vs), o şahıs da bilip sükût etse,sonradan mülkiyet hakkı dinlenmez.
6-KADININ MİRAS HİSSESİ
Miras bölünürken, erkek çocuklara kız çocukların iki katı verilmesi, bazı kimselerin yanlış düşünmesine sebep olmaktadır. İslâm hukukundan önceki hukuk sistemlerinde kadına miras hissesi verilmemiş, hatta kadına hukuki tasarruf ehliyeti bile tanınmamıştı. Sadece Yahudi hukukunda, ancak erkek kardeşi olmayan kızlar babaları vasıyet ederse miras
Reklam
L-Taaddüd-i Zevcât (Poligami, Çok Kadınla Evlilik)
Tarihte poligami, hemen her cemiyette mevcut olmuş ve evlenilecek kadınların sayısı cihetinden bir sınırlama getirilmemiştir. Eski İran, Çin, Brehmen hukukunda ve Bâbil'de Hâmurâbi Kanunu'nda poligami kabul edilmişti. Roma hukukunda evli olmaksızın çok sayıda kadınla birlikte yaşamak câiz görülmüştür. Yahudi ve Kilise hukukunda da
İmam Muhammed'e göre ve üç mezhebde velî, küfvü ile mehr-i mislden aşağı olmamak üzere evlenmek isteyen kızın nikâhına icazet vermediği takdirde, kız hâkime müracaat edebilir. Velî, icâzet vermemesine meşru bir sebep gösteremezse, kızın zarara uğraması mevzubahis olduğundan, velâyet hâkime intikal eder ve hâkim velînin yerine geçerek nikâhı akdeder. Nitekim 1269/1844 tarihinde Osmanlı Devleti'nde bu yolda bir fermân neşredilmişti³.
Köleliğin Sonu
Ortaçağ'daki serfler (toprağa bağlı köleler) de nazara alınırsa, Avrupa'da kölelik öteden beri çok yaygındı. Köleler, hemen hiçbir insanî hakka malik olmadıkları gibi, en ağır işlerde ölesiye çalıştırılırlardı. Fransız ihtilälinden sonra Batı Avrupa'da beyaz köle adedi çok azalmıştı. Ancak Doğu Avrupa'da bilhassa Rusya'da
E-İstilad
Efendisinin câriyesiyle karı-koca hayatı yaşaması câizdir. Bunun için ayrı bir nikâh lâzım gelmediği gibi, bir sayı sınırı da yoktur. Buna istifraş veya teserri; böyle câriyeye de müstefrişe veya sürriyye yahud odalık denir. Bir câriye, efendisinden çocuk doğurursa, buna istilâd denir. Bu çocuk doğumundan itibaren hürdür ve nesebi normal şartlarda efendiye bağlıdır. Bu câriye de ümmü veled yani çocuk annesi olur. Artık bir başkasına satılamaz. Efendisi vefat eder etmez, kendiliğinden hürriyetine kavuşur. Diğer hukuk sistemlerinde, bu halde câriye hürriyetini kazanamadığı gibi, efendiden doğan çocuk da köle sayılırdı. İstilâdın sübūtu için istifraş, yani efendi ile fiili münasebetten başka, di've lâzımdır, yani efendinin çocuğu reddetmemiş olması şarttır. Ümmü veled, başkasıyla evlendirilse bile, statüsünü kaybetmez. Mâlikî'de rızası dışında başkasıyla da evlendirilemez.
Reklam
İslam Tarihinde Kölelik
Kölelik, İslâm hukukunda hukukî ehliyeti tahdid eden hallerden biri olarak kabul edilmiştir. İslâm hukuku ilk defa kölenin insan olduğunu ve Allah huzurunda bütün insanların eşitliği prensibini getirmiştir. Dolayısıyla kölelere fena muamelede bulunmak yasaklanmış; efendiye kölesine kendi yediğinden yedirme, ayrıca elbise ve mesken ihtiyacını
Köleliğin Menşei
Köleliğin çok eski kavimlerde de bulunduğu; bunu İslâmiyet'in ihdas etmediği bellidir. Maamafih bu müessesenin kaldırılmasını, siyasî, sosyal ve iktisadî sebepler dolayısıyla uygun görmeyip, onu ıslah ettiği, kölelerin hukukî ve sosyal vaziyetlerini düzelttiği de bir hakikattir. Eski cemiyetlerde, kölelik neticesini doğuracak pek çok yol
5-KANUN YOLLARI (TEMYİZ)
Şer'i hukukta mahkemeler prensip itibariyle tek derecelidir. Hüküm verildikten sonra hatâ veya yeni deliller ortaya çıkarsa, yahud gıyâbında hüküm verilen taraf gelir ve def'-i dâvâda bulunursa muhakeme tekrar edilebilir. Usûlüne ve hukuka uygun olarak verilmiş bir hükmü, başka bir hâkim veya merci bozamaz. Bir kadının usûlüne uygun
3-DAVANIN CEREYANI
Teşkil-i tarafeyn olunmadan, yani taraflar hâkim huzurunda hazır edilmeden dâvâya girişilemez. Önce dâvâ açana şikâyeti, sonra da dâvâlıya buna vereceği cevap sorulur. Dâvâlı iddiayı ikrar ederse, hâkim dâvâcıya hak verir. Dâvâlı iddiayı inkâr ederse; hâkim dâvâcıdan şâhid ister. Dâvâcı iddiasını şâhidlerle isbat ederse, hâkim dâvâlıya, şâhidler
Kadınların Şahitliği
Şahidlik nisâbı, çeşitli ihtimallere göre bizzat Kur'an-ı kerîmde tanzim olunmuştur. Zinâ haddinde dört, diğer haddler ve kısas için iki erkek şâhid lâzımdır. Mâlî haklarla nikâhta iki erkek veya bir erkek ile iki kadın aranır. Taraflardan birisi zimmî ise, şâhidler de zimmî olabilir. Bu nisâbın aranması, erkekle kadın arasında eşitsizlik olduğu için değildir. Nitekim kadınlar arasında işlenen cinayetlerde; doğumun zamanı ve bekâretle alakalı sadece kadınların bilebileceği hususlarda; ayrıca şâhidlerin tezkiyesinde, suların temizliği, kıblenin istikameti, kesilmiş hayvanın leş olup olmadığı gibi (şeriatin çok daha ehemmiyet atfettiği) dinî mevzularda tek kadının şahidliği kabul edilmektedir. İnsanların birbirine üstünlüğünün ancak takvâ, ilim ve cihâd ile olduğunu Kur'an-ı kerîm bildirmektedir. Bir kadının şahidliği, ancak kendisini teyid eden bir başka kadının beyânıyla uyuşması hâlinde makbul olur, demektir. Böylece kadınlar, külfetli bir iş olan şahidlikten korunmuştur. Bunun bir sebebini de o zamanlar İslâm cemiyetinde kadınlarla erkeklerin birbirinden ayrı mekânlarda yaşamakta oluşunda aramalıdır. Bir kadının, erkekler arasında cereyan eden hukukî muamele ve hadiselerden hakkıyla haberdar olması beklenmezdi.
200 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.