İslam Hukukunda Temel Hak ve Hürriyetler

Servet Armağan

En Eski İslam Hukukunda Temel Hak ve Hürriyetler Gönderileri

En Eski İslam Hukukunda Temel Hak ve Hürriyetler kitaplarını, en eski İslam Hukukunda Temel Hak ve Hürriyetler sözleri ve alıntılarını, en eski İslam Hukukunda Temel Hak ve Hürriyetler yazarlarını, en eski İslam Hukukunda Temel Hak ve Hürriyetler yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Seçimlerde, meşru ölçüler içinde yapılacak propaganda da câizdir. Çünkü, ancak propaganda yoluyla seçmenler adayları tanıyabilir. Küçük topluluklarda, herkes birbirlerini tanıdığı için, propagandaya ihtiyaç duyulmaz; ama nüfusu kalabalık toplumlarda propaganda bir zaruret olabilir. Belirtmeye lüzum yok ki, başkasını kötüleyerek kendini methetmek, İslam ahlakına uymaz. Yalan vadlerde bulunmadan, yapacağı işleri ve planlarını halka anlatmak ve bu metodla propaganda yapmak mümkündür.
Şüphesiz idare, işi ehline vermekle yükümlüdür. Nitekim Kur’an-ı Kerim’de: “Hiç şüphesiz Allah size emanetleri ehline teslim etmenizi ve insanlar arasında hüküm verdiğinizde adaletle hükmetmenizi emreder...” (Nisâ, 4/58) buyurulmaktadır. Rasûlullah (s.a.s.) da “Emanet zâyi olduğunda (kaybolması) kıyameti bekleyin” buyurmuşlardır. Ashab: Ey Allah’ın Rasulü, emanetin kaybolması ne demektir, diye sorunca: “İş ehil olmayana verilince kıyametin kopmasını bekleyiniz.” buyurmuşlardır. Hz. Peygamber (s.a.s), vergi memurluğu görevi isteyen Ebu Zer el-Gıfari (r.a)’le: “Sen güçsüzsün, bu iş bir emanettir, emanet, üstesinden gelemeyen kimse için kıyamet gününde zillet ve perişanlık doğurur.”buyurarak, hem yöneticilere işleri ehil olanlara vermelerini, hem de insanların, ehil olmadıkları işlere tâlip olmamaları gerektiğini anlatmıştır. Görüldüğü üzere, kamu hizmeti, en önemli bir emanettir ve ehline verilmesi gerekir. Bu itibarla, kendisine görev verilmeyen kişi, kendisi kadar göreve ehil olmayana görev verilmesi halinde, idare aleyhine dava açabilir.
Reklam
Kamu hizmetlerine giren kimselerin “mal bildirimine” tâbi tutulmalarına bir engel yoktur. Keza görevden ayrılırken de fazlalıklar tahkik edilip, gerekirse geri alınabilir. Hz. Peygamber bir hadislerinde şöyle buyurmuştur: “Mal tahsisi için memur tayin ettiğimiz bir kimse, bizden bir iğneyi veya ondan daha küçük bir şeyi gizlerse, bu hiyanet olur ve o şeyi kıyamet günü getirir... Sizden kimi malî bir göreve tayin edersek, o malın azını da çoğunu da getirsin” Hz. Ömer (r.a.) de, bazı valilerin, hangi yoldan kazandıklarını açıklayamadıkları mallarını müsadere etmiş ve hâzineye devretmiştir. Benzer tatbikatı, âdaleti ve idareciliği ile meşhur Halife Ömer b. Abdülaziz de yapmıştır. Halife olunca kendisine babasından miras kalan malları hazineye devretmiş ve eski halifeler tarafından, Muaviye soyundan gelenlere işletilmek üzere verilen malları geri almıştır. Mahdut ellerdeki büyük işletmeleri ise, sahiplerine bedellerini vererek, gerektiğinde geri almıştır. Kamu hizmetlerine girme konusunda, eşitliği de ilgilendiren, şu hadisi de zikrederek açıklamaya son verelim: “Üzerinize başı kıvırcık saçlı bir Habeşî de âmir olsa, onu dinleyiniz ve ona itaat ediniz.” Bu hadis, İslam tarihinde bir çok azadlı kölenin ve rengi siyah kimseler (zenci)in devlet idaresinde önemli görevlerde iş başına gelmesini ve ona itaati sağlamıştır.
Aslında insan iki aşamalıdır. İnsanın birinci aşaması beşeriyettir. Beşer; iki ayak üzerinde gezen, yiyip içen, çalışan, dolaşan, evlenip çocuk sahibi olan, yemek için yaşayan, dili aklın önünde olan ve düşünmeden konuşan, çevresinde olup biteni kendine dert edinmeyen, zalimle mazlumu, hakla batılı, zulümle adaleti ayıramayan zulmü ve zalimi alkışlayan kimsedir, İkincisi ise insaniyettir. İnsan ise düşünen, idrak eden, yöneten, idare eden, icat eden, eğiten, öğreten, ben varım diyebilen dolayısıyla baş kaldırabilen, yaşamak için yiyen, aklı dilinin önünde olan ve insanlığı dert edinen, dünya olaylarını tahlil edebilen, hak ile batılı ayırabilen kimsedir. Bu sebeple" beşeri insanlaştırmadan İslamlaştırmak İslam' a zulümdür" tespiti doğru bir tespit olmalı.
Belirtelim ki, Kur'an'ı Kerim'de hukuki düzenlemeye ait ayetler, diğer sahalara ait hükümlerden azdır. Bir başka ifade ile: Kur'an-ı Kerim'in, hemen hemen %95'i itikat, ibadetler, ahlaki faziletler, ibretlik kıssa ve öğüt... gibi hususları ihtiva eder; ancak %5'i hukuki ve siyasi düzenlemeye taalluk eder. Bunlardan sadece siyasete taalluk edenler ise, bütün Kur'an'ın %1'i kadardır, denilirse yanlış bir tespit yapılmış sayılmaz.
Sayfa 25 - DİB Yayınları
Aile hukukuna ait 70 ayet, medeni hukuka ait 70; ceza hukukuna ait 30; muhakeme usulüne ait yaklaşık 13; anayasa hukukuna ait yaklaşık 10 ayet; devletler hukukuna ait yaklaşık 25; iktisadi ve mali hükümlere ait ise, yaklaşık 10 kadar ayet bulunmaktadır. Görülüyor ki, en geniş değerlendirme ile hukuki düzenlemelerle ilgili ayetlerin sayısı 238 kadardır.
Sayfa 26 - DİB Yayınları
Reklam
47 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.