Hiçbir kul gücünün yetmediği iş ile sorumlu tutulmamıştır. Allahü teâlânın bizleri mükellef kıldığı kulluk vazifelerimiz gücümüz yeteceği için emredilmiştir.
"İslâm'dan çıkmış Hâricîler, günah işleyeni kâfir kabul etmektedir. Asrımızda mü'minleri amelî günahları sebebiyle kâfir kabul edenler; Hâricîlerin damarı ve çağımızdaki takipçileridir."
"Allah Teâlâ dalâlet verdiği kuluna, bu dalâleti katından bir adâlet neticesinde vermektedir.
Allah Teâlâ'nın dalâlet vermesi; Allah Teâlâ'nın kulunu yardımsız bırakmasıdır.
Kul, ilahi yardım kendisinden kesilince Allah Teâlâ'nın razı olduğu amellere muvaffak olamaz. "Allah dilediğini sapıtır veya sapıklık verir." gibi bazı cümlelerden kastedilen işte bu durum olup, kuldan yardımın kesilip kulun kendi hür iradesi ile sapıklığa gitmesine ve Allah Teâlâ'nın da onun istediğini adâleti gereği yaratmış olmasına "Allah Teâlâ'nın dalâlet vermesi" denilmektedir. Kul istemediği hâlde Allah'ın kulunu saptırması anlamında değildir.
Mü’min, imanında şüphe etmez ve “Ben, inşallah mü’minim.” demez. Çünkü: “inşallah” kelimesi gelecek zaman ve kesinleşmemiş ama ümit edilen işler için kullanılır.