Bir insanın bedenine işkence edilebilir, ancak bir halkın ruhu ve hissiyatı sökülüp atılamaz. Fikirleri süngülerle ve bombalarla öldürmek mümkün değildir.
Muhammed(a.s)'in arkadaşlık ve kardeşlik duygusu o denli güçlüdür ki, büyük sufi Feridüddin-i Attar onun bir duasını söyle aktarır:
"Tüm insanların kederi benim kalbimde toplansın ki insanlar kederden azade olsun."
Çağımız, "savaş gemileri" çağıdır; anlaşmaların ve resmen verilen sözlerin ihlallerinin, yargısız ve hiçbir nihai karara dayanmayan sürgünlerin, şeytani siyasi cinayetler ve anarşinin çağıdır.
Ulusların barışı sürdürmek için tepeden tırnağa kendilerini silahlanlandirmak zorunda kalacakları derecede barış fikrinin sapkınlaştırdıgı bir çağdır bu.
Sosyalizan bir sistem altında insanlar devlet içerisinde doğrudan bir sese sahip olmalıdırlar. Islam Devleti, bu itibarla sosyalizmin zirvesine ulaşmıştır. Halk, yasamanın herhangi bir kabine ya da parlamentonun ellerinde olmadığının farkındaydı. Yasamanın, herhangi bir sınıf, cinsiyet ya da tebaanın çıkarlarının tarafında olması asla mümkün olamazdı. İslam'ın tüm kanunları, herkese karşı tarafsız olan yasa koyucudan neşet eden ilahi kanunlardı. Insan yapımı kanunlar değildiler; ne de yalnızca imtiyaz sahiplerini temsil eden herhangi bir kurumun eseriydiler. Bir bütün olarak insanlık müşterek bir imtiyaza sahipti; zira atanmış ya da seçilmiş hiçbir birey ya da bireyler topluluğu, hususi bir cemaatin, partinin ya da sınıfın çıkarına olacak şekilde bu kanunları değiştiremezdi.
Muhammed'in arkadaşlık ve kardeşlik duygusu o denli güçlüda ki, büyük Sufi Feridüddin-i Attar onun bir duasını şöyle aktarır.
"Tüm insanların kederi benim kalbimde toplansın ki insanlar kederden azade olsun."
Muhammed bir başka açıdan da diğer dini ve toplumsal islahatçılardan ayrılıyordu. O, müritlerinin gayri Müslimlerle evlenmesine izin vermişti. Bu, dahili sosyalizme ve tek insanlığa doğru atılmış bir başka cesur ve yerinde bir adımdı.
İslam zenginlere yıllık gelirlerinin kırkta birini sandıklara ya da hak edenlere dağıtmayı farz kılmıştır. İslam'da sosyalizm o derece ileri gider ki, tarlasını bir süre boş bıraktığında komşusu o tarlayı kamu malı olarak işleme hakkını elde eder.
Ali'nin canını bağışlanmış olsaydı eğer İslam'ın tarihi çok daha parlak olacak ve Müslümanlara tam anlamıyla sosyalizan çizgilerde hükümet kurma fırsatı tanınmış olacaktı. Onu öldüren de bir sosyalistti ve Islam'daki sosyalizm davası, bu darbeyle büyük zarar görmüştü. Ali'nin ölümünden sonra sosyalist yönetim değişmişti, ancak Muhammed, sosyalizmi Müslümanlara o derece aşılamıştı ki yapısal değişimden sonra bile sosyalizm ruhu inatla varlığını sürdürdü.