Kitabı bir seyahatim sırasında isminden dolayı merak edip almıştım. Hızlı akan bir macera romanı, baştan sona Hollywood senaryosu olmak için yazıldığı izlenimi veriyor.
Hikaye 2. Dünya Savaşı’nın hemen sonrasında casusların hala cirit attığı İstanbul’da geçiyor. Kahramanımız Leon Bauer aslında bir tütün tüccarı; ancak arada Amerikan istihbaratına da lojistik destek veriyor. Bunda, Nazilerden kaçıp Filistin’e gitmeye çabalayan yahudilere yardım ederken devrilen bir teknede boğulan çocukları görüp psikolojik çöküntü yaşayan ve dış dünya ile bağlantısını kapatan eşine karşı hissettiği sorumluluğun etkisi de büyük. Leon Romanya’dan gelen bir kaçağı karşılayıp bir gün saklamak için yardım etmeye hazırlanırken yardımını isteyen arkadaşının silahlı saldırısına maruz kalıp bir de onu öldürünce olayın tam göbeğine yerleşiyor.
Yakını sandığı çoğu kişinin ihaneti ile karşılaşan Leon bu süreç içinde bir başkasının karısı ile tutkulu bir aşk ilişkisi yaşar, rutin ziyaret ettiği fahişenin lojistik desteğini alır, çok daha tecrübesiz olmasına karşın tüm casusları alt eder, tüm bunları da herkesin takdirini alarak yapar.
Çok karikatürize ederek anlattım ama küçümsemek istemem. Kitap, olay akışı saçma gelse de her sayfada yeni bir aksiyon olduğundan sürükleyici. Meşhur yıldızlarla çevrilse ödüller alacak bir Hollywood filmi olabilir, biz de koltuklarımızda heyecan içinde seyrediyor olabilirdik. Bana keyif verdi. Ben İngilizce'sini okudum, sayesinde uzun zamandır bir kenara ittiğim İngilizce’min de pasını sildi.
