Bir Ressamın Günlüğü

İstanbul’da İki Yıl 1919-1921

Alexis Gritchenko

İstanbul’da İki Yıl 1919-1921 Gönderileri

İstanbul’da İki Yıl 1919-1921 kitaplarını, İstanbul’da İki Yıl 1919-1921 sözleri ve alıntılarını, İstanbul’da İki Yıl 1919-1921 yazarlarını, İstanbul’da İki Yıl 1919-1921 yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
25eylül - Tarihi merdivenin basamaklarından birine tüneyip mezar taşlarını çiziyorum. Sırtı mineli gibi yeşil bir kertenkele duruyor, donuyor ve başını yana çevirerek bana bakıyor. Gevşek gırtlağındaki nabız atışları görülüyor, tuhaf gözlerini açıp kapıyor. Ağustos böcekleri sıcak havayı biteviye yırtıyor. Bu uyuşuk dinginlik ansızın kulakları delen canavar düdükleriyle bozuluyor. İhtiyar bir Türk kadını yanı başımdan geçiyor. Yuvarlak bir çubuğa [ig] tespit edilmiş beyaz yünleri eğiriyor ve sonu gelmez ipliğini bükerek yürüyor. Arkasında pembe ağızlı büyük bir beyaz koç. Gökyüzü saydam bulutlarla kaplanıyor ve hava yeniden serinliyor. Kariye Camii'ne doğru hızlanarak yürüyorum, köyü geçerek yokuş yukarı çıkıyorum, dış hatları tam Romalı, hiç olmadıkları kadar güzel ve dokunaklı surlar boyunca ilerliyorum. Almanların suru yıktıkları noktada Horaya bakan geniş bir panoramayla karşılaşılıyor. Justinianos tarafından inşa ettirilmiş bu meşhur manastır eskiden surların dışındaymış povη Tηs zoopas (Hora Manastırı); daha sonra kente dahil ol muş. Kubbelerin turuncu kasnaklarına ve maviye çalan değirmi bölümlerine güneş vuruyor.
Sayfa 168 - büyüleniyorumKitabı okudu
Surlara giderken hep kullandığım yoldan gidiyoruz. Ben bunu genellikle yayan yapıyorum. Harbiye'den gelip, Taksim Meydanı'ndan geçip Pera'yı ka tettikten sonra Galata'ya iniyorum, köprüyü geçiyorum ve Ayasofya'ya doğru ilk tepeyi tırmanıp Hipodrom'un [Atmeydanıl önünden geçiyorum. Daha sonra Beyazıt Mmeydanı'ndan geçip Lykos [Bayrampaşa Deresi] vadisine iniyorum, tepeyi tırmanıyorum, epey bir zaman boş arazilerden geçtikten sonra kapıya giden köy yoluna giriyorum. Oradan Zembil Efendi mezarlığına girdik. Eski türbelerin küçük pencerelerinden içeri bir göz attık.
Sayfa 163Kitabı okudu
Reklam
Resim yapacağız. Çok yüksek bir duvara tırmanıyorum (uzakta çocuklar). Mitya basamaklara yerleşti. Hiç beklenmedik tanrısal bir ses işitiliyor. Bütün ortam ses dalgalarıyla doluyor. Türbedar hiç acele etmeden balkonda türbenin etrafını dolaşıyor. Akşam ezanını okuyor. Elini yelpaze gibi ağzının kenar na dayamış, bu vahşi ve kutsal yerden günahkar sokaklara doğru çağrısını gönderiyor. İhtiyar türbedarla hürmette kusur etmeyerek vedalaşıyoruz ve güneş son kızıl ışınlarını gönderirken vadiden ayrılıyoruz. Binlerce çember, güçlü çınarların yapraklarının içinde safran gibi eriyip hüzünle gözden yitiyor. Yeşilliklerin gözden gizlediği kubbeler sanki düşüncelere dalmış gibi duruyorlar. Minare koyu renkli bir direk gibi yükseliyor. Her şey öyle ıssız, sıcak ve dingin ki deliklerinden çıkan cırcır böcekleri (birini tam şarkısına başladığı anda yakaladım) avazı çıktığı kadar şakıyan gece kuşlarına benziyorlar. Bir süre durup onları dinledik, sonra tepeleri tekrar aşarak Tatavlaya döndük. Ahlaksız Pera ilk ışıklarını yakıyor. Çizgi çizgi evlerin üzerinde hala batan güneşin yansımaları görülebiliyor.
Sayfa 160Kitabı okudu
İskelelerdeki rengarenk yaşamı gözlemlemeyi seviyorum. Kayıkların gösterisi de hep göz alıcı: Venedik gondolları gibi uzun, zarif kayıkların pruvaları renkli çubuklarla süslü ve kürekleri esnek. Rengarenk gövdeleri pırıldıyor, suyun üzerinde kayıyor ve hareleniyor. Kayıkların içindeki sıraların üstünde mor kilimler. En sıradan olanlar, sandallar doğal ahşaptan yapılmış. İskeleye yanaşılıyor, yolcular iniyor (genç kızlar feracelerini düzelterek zarif bir selalde sıçrıyorlar), yeniden hareket ediliyor. Çoğunlukla fantastik çarşaflar giymis, siyah ve esrarengiz yaşmakları tarafından korunan hanımlar, efendiler, saygadeger hocalar, özentili Peralılar, uzun küreğiyle bir fırıncı gelip geçiyorlar tüm bu hareket hiç telaşsız, bir ritim içinde, durmadan, kargaşaya yol açmadan gerçekleşiyor.
Sayfa 65 - karaköy iskele üstünde oturup sıra sıra uğrayan vapurları ve inen yolcuları seyrederkenKitabı okudu
Her şey o kadar çabuk değişiyor, nefes alıp veriyor ve yaşıyor ki hareketi izlemek güç, Insanlar her yandan üzerinize geliyor. Akşam, Rus hamamlarında olduğu gibi, kalabalığın uğultusu soluk kesici bir gürültüye dönüşüyor. Hava haykırışlara doymuş vaziyette; bir çan sesi yüreğinizi delip geçiyor, nerede çalıyor? Bulmak imkânsız. Uyuşmuş gibiyim, kulağım sesin ne yönden geldiğini artık yakalayamıyor. Ortada hızla akan berrak Haliç burada kalasların ve iskelelerin köşelerinin arasında, pis su birikintileri içinde bata çıka ilerliyor gibi; iskelelerdeki genç hamallar suya düşmüş mandalinaları topluyorlar.
7 Mart- Olaylarla dolu bir gün. Dulgerler sokağında bir sıraya oturmuş dinleniyordum. Yanımda iki efendi sohbet ediyorlardı: Çok iri yarı, ak sakallı bir Türk; fesinin üzerine kar gibi bir tülbent sarmış (öyle ki fesin sadece pembe tepesi gözüküyor), şalvar ve yeşil yelek giyip beline kıpkırmızı bir kusak dolamış. Digeri daha genç, mavi şalvar ve leylak rengi yelek giymiş. Onlerinde yuvarlak, kocaman bir sini. Açık renk küçük käseler ters çevrilip kapatılmış. Sıranın arkasında kırmızı bakırdan koca bir tencere ters donmus duruyor. Esnaf bütün çorbasını satmış, dinleniyor. Ellerini dizlerinin üstünde kavuşturmuş. Komşum geniş el kol hareketleri yapıp konuşmasını destekliyor. Kıyafetler, hareketler baş döndürücü. Ortaçağ. Planyalar ıslık çalıyor, testereler gıcırdıyor, yay veya daire biçiminde bükülen hala sıcak planşetler boğuk boğuk çınlıyor. Yalazlar kıvranıyor (odun yakıyorlar).
Reklam
23 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.