Martin Eden’in eğitimini çok çabuk tamamlaması eleştirmenlerin itirazlarına yol açmıştır. Derme çatma bir okul öğrenimine sahip bir denizciyi üç yıl içinde başarılı bir yazar haline getirmiştim. Eleştirmenler bunun imkânsız olduğunu söyler. Oysa ben Martin Eden’ın ta kendisiydim.
İnsan demirden bir tarifeye göre ödüyor her şeyi; her bir gücü bir zayıflık dengeliyor; her çıkışın bir inişi oluyor; hayal gücü ürünü her tanrısal anın karşılığında, insanın sürüngenler gibi çamura bulandığı bir an oluyor.
Onbeşime daha yeni basmıştım ve bir konserve fabrikasında uzun saatler çalışıyordum. Her ay, en kısa çalışma günüm on saatti. Makine başında aralıksız çalışılan bu on saate öğle paydosu; işten eve, evden işe yürüyerek gidiş geliş; sabahları kalkıp giyinme ve kahvaltı etme; akşam yemeğini yiyip soyunma ve yatma da eklenince, yirmi dört saatten geriye topu topu, sağlıklı bir delikanlının uyuması gereken dokuz saat kalıyordu.
Yatağa girdikten sonra, gözkapaklarım kurşun gibi ağırlaşıp kapanmadan önce, ne yapıp edip bu dokuz saatten birazını okumak için çalıyordum.
On dokuzundaki zıpkıncıyla on yedisindeki denizcinin erkekliklerini göstermek için yaptıkları ilk şey erkek gibi davranmak oldu.
Zıpkıncı ballandıra ballandıra içkinin çekiciliğinden söz etti, Scotty de bozukluk aramak için ceplerini karıştırdı. Zıpkıncı yanına pembe, yassı bir şişe alıp gitti; o civarda ruhsatlı bar olmadığından, şişeyi gizli içki satan bir yerden dolduracaktı. Adi zıkkımı kadehlerden içtik.
Onlardan aşağı mı kalacaktım, zıpkıncıyla Scotty' den daha mı az güçlüydüm, daha mı az yiğittim?
Onlar erkekti. Erkek olduklarını içkiyi nasıl içtiklerini göstererek kanıtlamışlardı.
Erkekliğin göstergesi içkiydi.
Böylece ben de onlarla birlikte içtim; gerçi kör olası zıkkım şu bonbonların ya da nefis 'top gülleleri'nin bir tekiyle boy ölçüşemezdi, ama yine de arka arkaya, susuz musuz ben de yuvarladım. Her kadehte ürperiyor, yutkunup içimden yükselen öğürtüyü bastırıyordum, ama erkekliğimi gösterip bunu onlara hiç belli etmiyordum.