İspanya karnavalı, bizimki gibi Ölüler çarşambası sabahı, saat sekizde bitmez. Memento quia pulvis es, Sevillanın eşsiz neşesi üzerine ancak dört gün serper o gömüt kokusunu, sonra büyük perhizin ilk pazarında bütün karnaval diriliverir.
Domingo de Pinatastır, Tencereler pazarıdır, Büyük şenliktir. Kentte bütün halk semtleri kılık değiştirmiştir, bir zamanlar cibinliklik, perdelik, eteklik etmiş, kırmızı, mavi, yeşil sarı ya da pembe bez parçalarının sokaklarda koştuğu görülür, bar bar bağıran, renk renk bir çocuk sürüsünün ufacık, esmer bedenleri üzerinde, güneşin altında dalgalanıp dururlar. Çocuklar, dört bir yandan, gürültülü taburlar biçiminde toplanır, taburlar bir deynek ucunda bir arma sallar, bağıra çağıra, bezden bir kurdun bilinmezliği ardında daracık sokakları fethederler, iki deliğin ardında gözlerin sevinci parlar: Anda! Hombre! que no me conoce! diye bağırırlar, ve büyükler kalabalığı bu korkunç ve maskeli akıncıların önünden çekilir.
Pencerelere, cihannümalara, sayısız esmer başlar üşüşür. Bugün bölgenin bütün genç kızları Sevillaya gelmişlerdir, ışıklar altında ağır saçlarla yüklü başları eğerler. Papelillolar karlar gibi yağar. Yelpazelerin gölgesi ufacık, pudralı yanakları solgun maviye boyar. Dar sokaklarda çığlıklar, seslenişler, kahkahalar uğuldar, çınlar. Bu karnaval gününde birkaç bin kentli, Parisin tümünden daha fazla bir gürültü çıkarır.
(Kitabın İçinden)