Osmanlı tahtına sahip olmak, geceyle gündüzü aynı anda yaşamaktır. Gündüzleri nefes kesen sofralar kurulurken önüne; geceleri bir yılan gibi boynuna sarılan urgan kesebilir nefesini… Gündüz önünde el pençe divan duranlar; gece bir padişahın kulağını keserek sunarlar ihanetin en ihtişamlısını…
Zamanın ruhuna saklanan bu romanın kahramanı bir Osmanlı padişahtır. Bilinenin aksine biçare, talihsiz, bahtsız… Sadece bu romanın değil üç kıtada yetmiş iki millete hükmeden imparatorluğun da başkahramanıdır. Tarihteki rolü ise; hırslı kadınların taht rolünü verdikleri görkemli idam sehpasına sorgusuz, sualsiz boynunu uzatmaktır.
Sultan I.Mustafa Han… Torunların bildiği adıyla Deli Mustafa… Bu romanda onun kadınsız, çocuksuz ve her anı bedbaht geçen kırk sekiz yıllık ömrünün hazin hikâyesini bulacaksınız. Topkapı Sarayı’nın dehlizlerinde kaybolan bu genç adamın, saf bir delilikte kurtulmaya çalıştığı ölümlere, ihanetlere, isyanlara ve ateşten gömlek giymiş aşklara tanık olurken, yüzyıllar sonra torunları olarak hücrelerine kadar sinen ölüm korkusunu, çaresizliği ve ıstırap dolu umutsuzluğunu aynı şiddette yaşayacaksınız.
İşte o zaman anlayacaksınız ki: “Osmanlıda yalnız padişah vardır, geri kalan herkes kuldur, ancak kadın yoksa sultanlıkta yoktur…”
