Kadizadeliler Hareketi

Ali Durmuş

Sözler ve Alıntılar

Tümünü Gör
Kadızâde, "Gıybet ve günaha sebep olan yerler" olarak tanımladığı kahvehaneleri, bozahane ve meyhaneler ile bir tutup; buralarda vakit geçirenleri eleştirmektedir. Ona göre devlet, bütün güvenlik güçleri ile birlik olup, bu kişilerin üzerine gitmeli; onları tecdid-i imana davet etmeli; dinle alakalı sorgu-suâle tabi tutmalı; cevap veremeyenlerin mallarını müsadere edip kendilerini sürgüne göndermeli; diğerleri ise cevaplarına göre cezalandırmalıdır.
Sayfa 340Kitabı okudu
Kaynaklarda nakledilen bilgilere göre medreselerdeki bozulmanın önemli sebeplerinden biri de ulemâ çocuklarının statüsüdür. 16. yüzyıldan itibaren "mevâlizâde" denilen ulemâ çocuklarının daha on beş yaşına gelmeden medreselerde görev almaları gibi çeşitli imtiyazlara sahip olmaları medreselerdeki bozulmanın önemli sebepleri arasında zikredilmiştir. Zira bu durum bir adaletsizlik oluşturduğu gibi, bu kişilerden alaylı bir şekilde "beşik ulemâsı" olarak bahsedilmesi, halkın memnuniyetsizliğinin bir göstergesi olmuştur.
Reklam
O halde, her ne kadar bazı tasavvufî ekolleri sert bir şekilde eleştirmiş olsa da, Akhisarî'nin de Kadızâde gibi bir Nakşî olduğunu göz önünde bulundurmak gerekmektedir.
Sayfa 434Kitabı okudu
Ahmed Rumî Akhisarî'ye göre kerâmet sadece harikulade işler olarak algılanmamalıdır; çünkü gerçek velilerin kerâmetleri, mezkûr harikulade hâllerin de ötesinde daha zor ve önemli olan hâllerdir. O, kerâmetin zirvesinin ise istikamet üzere dosdoğru yol üzerinde kalmak olduğunu söyleyerek kerâmet kavramının anlamını daha da geniş tutmaktadır.
Sayfa 362Kitabı okudu
Mısrî'nin en çok tartışılan ve eleştirilen görüşlerinden biri de bazı ayetlerden hareketle birtakım cifr hesapları yaparak Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin'in nebî oldukları iddiasıdır. "Risâle-i Haseneyn" adındaki eserini bu iddiasını savunmak için kaleme aldığı ve eseri telif ettikten sonra bir nüshasını da Vânî'ye gönderdiği kaynaklarda nakledilmektedir. Hatta Mısrî'nin bu görüşü nedeniyle Limni'ye nefyedilip zindana atıldığı da iddialar arasında olduğu gibi, bir eserinde de bu açıkça belirtilmektedir. Mısrî'den sonra III. Mustafa zamanında yaşamış olan Kethüdâzâde Mehmed Arif Bey (ö. 1849), Mısrî'nin bu iddiası ile "Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin'in dedeleri Hz. Muhammed'in nübüvvetine ve şeriatına tabî olan; Allah'ın birliğine ve Hz. Muhammed'in onun resûlü olduğuna iman eden nebiler olduğunu" kastettiğini nakletmektedir. Mehmed Arif, nübüvvet makamını çeşitli kısımlara ayırarak tanımlamakta ve Niyazî-i Mısrî'nin kastettiği nübüvvet makamının Nübüvvet-i Tarifiyye'nin bir kısmı olduğunu, "Benim ümmetimin âlimleri İsrailoğullarının Peygamberleri derecesindedir." ve "Alimler nebilerin vârisleridir." hadislerinde kastedilen nübüvvetle aynı olduğunu nakletmekte ve Mısrî'nin görüşlerini te'vil etmeye çalışmaktadır. Mısrî sözkonusu görüşlerinden ötürü ulemâ ve meşâyıh arasında da eleştirilmiş ve hatta dönemin şeyhülislamı Feyzullah Efendi tarafından, Mısrî'nin katline fetva verilmiştir.
Sayfa 253Kitabı okudu
Reklam
100 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.