Kalp musibet taşma vurulur ve sükûnunun neyle, ülfetinin kimle olduğu, sükûnunun ve ülfetinin Allah’la olup olmadığı ya da sükûnetinin Allah’ın verdikleriyle, ülfetinin nefsinin halleriyle olup olmadığı sınanır.
Müminde olan bir diğer özellik ise şirke benzeyen fakat şirk olmayan bir şeydir. Burada söz konusu olan, belirli bazı sebepleri şirk koşmak, sebeplere bağlanmaktır. Kalbin Rabbini inkâr ettiği için değil unuttuğu için sebeplere güvenmesidir. Nitekim bu durum kendisine hatırlatıldığında ikrar eder. Unuttuğunda ise kalbi sebeplere bağlanır ve fitneye düşer. Sebepler, kale gibidir. Korkan birisi silah alarak güçlenir ve oraya girer. Böylece kaleye ve silaha güvenir, Rabbini unutur. İnsanın iyileşmek için ilaca güvenmesi, ya da rızık konusunda Rabbini unutup ondan gafil olarak çalışıp çabalamaya güvenmesi ve sonunda fitneye düşmesi de böyledir. Ona hatırlatılsa bu hatırlama ona etki etmez. Hâlbuki bütün mahlûkat ancak sebeptir. Kalp, kendisiyle onun bu sebebi Rabbinden görmesinin arasına girer. Bu da isyan ve fitne sebebidir. Marifeti kendisini aydınlattığında ise bu hatırlatma ona etki eder. Bu durum, seherle birlikte güneşin kalbini aydınlatması gibidir. O esnada hiçbir karanlık ve toz bulunmamaktadır. Her şey kendisi için ayan beyan görünür olmuştur. İşte bu durumda kalp sebeplerden kurtulur ve sebeplerin efendisine yönelir.
Hz. İsa’dan şöyle bir söz aktarılmıştır: “Tam olarak iman etmiş bir adam bir dağı sarssa, dağ yerinden oynar.” O’nun bir diğer sözü de suyun üzerinde yürümek üzere denizde kendisine katılmak isteyen havarilerine söylediği sözdür. O “Ey imanı eksik kimse getir elini” demiş ve sonra onunla denizin dalgası üzerinde yürüyüp gitmiştir. Sonra da “Dalgadan korktun mu?” diye sormuş, karşısındaki “Evet” dediğinde “Dalganın Rabbinden korkmadın mı?” demiştir.