Hiçbir zaman olduğumu sandığım gibi olmadım ben. Durmadan değişirim. Öyle ki, çoğu zaman ben birleştirmesem, sabahki benliğim akşamki benliğimi tanıyamaz. Kendimden, kendim kadar farklı hiçbir şey olamaz.
Gençliğimde çok çetin bir yaşam sürerdim. Ne zaman bir isteğe karşı dursam, yaradılışımdaki güce hayran olurdum. Ama, kendimi isteklerden kurtulmuş sanırken, gururumun gittikçe daha çok kölesi oluyormuşum meğer, bunu anlayamamışım.
Bu belâgatin soluğu altında düşüncelerinin eğildiğini hissetmişti ama, kendi kendine de şöyle diyordu : Tıpkı rüzgâr geçtikten sonra sazların doğruluşu gibi, düşüncelerim de çok geçmeden doğrulurlar.
"Kendini öldürmeyi ben de anlarım; ama,
insan bu işi öylesine büyük bir sevinci tattıktan sonra yapmalı ki, o sevinçten sonra gelecek olan tüm yaşam sönük kalsın."
Başkaları kendilerinde var olanı hissederler, bense kendimde yok olanı hissediyorum. Para yokluğu, kuvvet yokluğu, kafa yokluğu, sevgi yokluğu. Boyuna açık veriyorum.
«Şu kukla gibi darmadağın yaratıklar, kişiliklerinin çözülmüş ögelerini bir araya getirebilmek için bencilliklerinin olanca gücüne muhtaçtırlar. Kendilerini biraz koyuverseler paramparça olurlar»
Tüm benliğimizin tam rızasını gerektirdiği zaman, en ufak bir sözü bile söylemek ne denli güç! Gönül işe karıştı mi hemencecik kafayı uyuşturup felce uğratıyor.