Işığı sevmediğini yazmıştı, ışığın her şeyi ve herkesi çiyleştirip çirkinleştirdiğini. Parlak bir yanılsamaya boğduğunu. Oysa gece... Her şey asıl ruhunu gece bulurdu.
Bazen küçük rahatsızlıklar ediniriz. Kalbimiz, hiç neden yokken gereğinden hızlı atar örneğin; durup dururken yemekleri yutmakta zorlanırız ve her günkü gibi yürürken adımlarımızı düşünmeye başladığımızda ayaklarımız birbirine dolanır.
Hayat öylesine az söylenmiş şeylerden oluşur ki, öylesine azdır ki sesimiz, düşünce öylesine birikmiştir ki dilsizliğin ucunda, bazı anlar patlayışlar yaşanır.
Bazen küçük rahatsızlıklar ediniriz. Kalbimiz, hiç neden yokken gereğinden hızlı atar örneğin; durup dururken yemekleri yutmak da zorlanırz ve her günkü gibi yürürken adımlarımızı düşünmeye başladığımızda ayaklarımız birbirine dolanır. Tüm bunlar zorlandığımızı gösterir ya da yolun düzgün olmadığını. Aslında yürümek ve o ağır, puslu tepeye tırmanmak istemediğimizi. Tepeler ve uçurumlar, sanki bizi bir eksiklik duygusundan korumak için vardır.