Kapı Bekçisi

Terry Eagleton

En Eski Kapı Bekçisi Gönderileri

En Eski Kapı Bekçisi kitaplarını, en eski Kapı Bekçisi sözleri ve alıntılarını, en eski Kapı Bekçisi yazarlarını, en eski Kapı Bekçisi yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
İnsanlar bazen, manastır yaşamının bir tür kaçış olduğunu söyler. Paraya hiç el sürmemek, yalnızca kraliyet üyelerine ya da çilecilere verilmiş bir ayrıcalıktır. Avrupa'nın haritadan silindiğini bilmemek de kulağa lüks bir umursamazlık gibi gelse de, bir manastırda yaşamanın, ancak Wormwood Koruluğu'nda oturmak kadar kaçmakla özdeşleştirilebileceğini de unutmamak gerek. Gerçek anlamda kaçmak, dışarı çıkmayı gerektirir, içerde kalmayı değil. Bir gece, Berlin Duvarı'nın batısından doğusuna geçen aklı yerinde olmayan ayyaş, kaçmaya çalışmıyordu. Bu genç kadınların yaşamları, Viktorya dönemindeki bir oda hizmetçisinin yaşamından çok daha zordu. İçlerinden çoğu, kuşkusuz, manastıra girmeye karar verdiklerinde, çok büyük ödünler vermemişlerdi; birer rock starı olan erkek arkadaşlarını terk etmemişler ya da nörocerrahlar olarak parlak kariyerleri tepmemişlerdi. Çoğunun evinde pek az huzur vardı. Günümüzde olduğu gibi, o günlerde de, İngiliz Katolikler'in çoğu, Evelyn Waugh'un dostları değil, İrlanda işçi sınıfından insanlardı. Onların dünyadan vazgeçmeleri, yüreklilik kadar bir boşvermişlik de olabilirdi, tıpkı bir Yeşilaycı gibi, büyük bir söz vererek ondan kurtuluyorlardı. Peçenin altına girmek, günahlara karşı insanın kendisini karantina altına alması gibi bir durumdu, çünkü bir manastırda, kötü alışkanlıklarla karşılaşmanız olanaksızdır.
Sayfa 16 - I, Yaşam Boyu TutsaklarKitabı okudu
Gerçek anlamda kaçmak, dışarı çıkmayı gerektirir, içerde kalmayı değil.
Sayfa 17 - I, Yaşam Boyu TutsaklarKitabı okudu
Reklam
Soykırım tutanakları üzerinde genellikle hemfikir olunmaz. Fakat 1970 yılında, tarihin en kanlı dönemi olan yirminci yüzyılda, insanların neden olduğu ölümlerin 100 milyonu bulduğu saptandı. Bu tarihten otuz yıl sonra, bu rakama sayısız katliam daha eklendi. İnsanlığın öyküsü, sonu gelmez bir çentik ve oyuk uğultusundan oluşuyor ve dünyanın her yerinde tarih bunu kanıtlamaktadır. Çok az anlatı bunun kadar inanılmaz olabilir. Evrenin oluşumunun ilk dönemlerinde, ilgi çekebilecek neredeyse hiçbir şey olmaz ve karakterler yalnızca çok genel çizilmiş tiplerdir. Sonra, sanki okurun dağılmaya başlayan dikkatini toplamak amacıyla, yazar gerçekçiliğin son kırıntılarını hiç sakınmadan rüzgâra savurur ve öyküsünü son damlasına kadar sansasyonlara bular. Cüceyi andıran Korsikalı bir onbaşı yeryüzünün koca bir dilimini ele geçirirken, Georgialı çılgın bir köylü kendi vatandaşlarından milyonları kesip biçer. Saçmalık derecesine varan bir fantezi içinde, dünyanın en zengin üç adamının ortak servetleri, dünyadaki en yoksul 600 milyon kişinin malvarlığına eşittir. Öyküye, iç karartıcı duygusal bir hareket kazandırdığımızda, dünyanın en yoksul ülkelerinde saatte 200 bebeğin yaşamını yitirdiğini görebiliriz. Bu fabl yalpalanarak daha sonraki aşamalarına ilerlediğinde, anlatısal birliğin son kırıntıları da, savaşların, açlıkların, diktatörlüklerin ve devrimlerin içinde parçalanıp yok olur ve yan kurgular havada öylece asılı kalır, aynı olaylar mantıksızca yinelenip durur, karakterler durmadan geri dönüştürülür ve verimli olabilecek kurgular dikkatsizce yok edilir. Kimse, bunların tek bir sözcüğüne bir an bile inanmaz.
Sayfa 20 - I, Yaşam Boyu TutsaklarKitabı okudu
Bu Kermel rahibeleri, tarih her an ortadan kaybolabilirmiş gibi yaşıyorlardı ve bu çok basit bir gerçektir. (...) Dünyanın içinde yer alıp ona ait olmamak, varoluşlarına ironik bir unsur katıyordu, fakat bir ironi ile uğraşırken, başka bir ironiden uzak durmak zorundaydılar. Politik eylemler ya da hayır işleriyle dünyayı daha yaşanılır bir yer haline getirmekle ilgilenmiyorlardı, çünkü böyle bir tutum, onları tamamen vazgeçtikleri dünyaya yeniden bağlardı. Onların işi bunun yerine, son derece teatral bir biçimde sonunda hiçbir şeyin önemi olmadığını göstererek, bu dünyanın yıkılışını izlemek ve kendi yaşamlarında tarihin ölümünü tasarlamaktı. Onların işi yalnızca, insanlığın yaşadığı güçlüklere acımak ve hiç durmadan onlar için aracılık etmekti. İnsanlığın durumunun ne kadar kötü olduğu ve aksaklıkları onarmanın ne kadar uzun bir zaman alacağı gerçeğini, ağrı kesici gücü olan hiçbir sosyal umut esintisi, gelişim ve ilerleme öngören hiçbir ideoloji değiştiremezdi.
Sayfa 23 - I, Yaşam Boyu TutsaklarKitabı okudu
Tek istedikleri kutsal bağışlanma idi, fakat buna hiç gerek duymayan bir dünyada yaşıyorlardı. Hükümetleri o sırada Vietnamlıları kesip biçmekle meşguldü. Herkes kendi bedeninde mutlu görünüyordu, belki Vietnamlılar dışında.
Sayfa 25 - I, Yaşam Boyu TutsaklarKitabı okudu
Kendi ayinlerini düzenleyen Katolikler, komünyon için ucuz dilimlenmiş ekmek kullanıyorlardı ve bu, yoksul insanlarla dayanışma içinde olduklarını gösteren bir davranıştı. Daha üst tabakanın ayinlerinde, kepekli ve tahıllı ekmekler ya da lezzetli ay çörekleri kullanılabiliyordu. İştahına düşkün ve ayinlere katılmaya meraklı bazı Genç Türkler, komünyon için hamburger ve kola kullanılmasını istiyorlardı, fakat onların bu isteklerine karşı çıkılıyordu. Bu karşı çıkışın nedeni ise bu yiyeceklerin geleneklere uymaması değil, sadece yiyecek ve içecekten sayılmamasıydı.
Sayfa 28 - I, Yaşam Boyu TutsaklarKitabı okudu
Reklam
162 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.