Böylece biz, farklı sanayi kollarında, sermayelerin organik bileşimlerindeki farklara ve belirli sınırlar içerisinde bunların farklı devir dönemlerine bağlı olarak farklı kâr oranları bulunduğunu; devir sürelerinin aynı olduğu kabul edildiğinde, kârların, sermayelerin büyüklükleri ile orantılı olduklarını ve dolayısıyla, eşit büyüklükteki sermayelerin, eşit sürelerde eşit karlar sağlayacağı yasasının (genel bir eğilim olarak), artı-değer oranı aynı olsa bile, ancak, organik bileşimleri aynı olan sermayelere uygulanacağını göstermiş bulunuyoruz. Bu söylenenler, bütün incelemelerimizde esas alınan varsayıma, yani metaların değerleri üzerinden satıldıkları varsayımına dayanıldığında geçerlidir. Öte yandan, hiç kuşku yoktur ki, öze ilişkin olmayan, rastlantıya bağlı ve birbirlerini telafi eden ayrılıklar dışında, çeşitli sanayi kollarında ortalama kar oranındaki farklılıklar gerçekte varolmadığı gibi, bütün kapitalist üretim sistemi ortadan kalkmadıkça da var olamaz. Şu halde, öyle görünüyor ki, burada değer teorisi, fiilî süreç ile, gerçek üretim görüngüsü ile bağdaşmamaktadır ve bu nedenle de bu görüngüyü anlamaya çalışmaktan vazgeçmek, yerinde olacaktır.
Hiçbir kapitalist, kar oranını düşürdüğü sürece, yeni bir üretim yöntemini ne denli fazla üretken olursa olsun, artı-değer oranını ne kadar çok arttırırsa arttırsın, hiç bir zaman gönüllü olarak uygulamaya koymaz.
Kar oranındaki düşme eğilimi, artı-değer oranında bir yükselme eğilimi ve dolayısıyla emeğin sömürü oranında bir büyüme eğilimi ile içiçedir. İşte bu yüzden kar oranında düşmeyi istisna olarak görülebilse de ücretlerin oranında bir yükselmeyle açıklamak kadar saçma bir neden yoktur. Kar oranına biçim veren koşullar iyice anlaşılmadan, farklı dönemlerde ve ülkelerdeki ücret oranlarının gerçek bir tahlilini istatislik yokuyla yapmak olanaksızdır. Kar oranı emek daha az üretken hale geldigi için değil daha çok üretken hale geldiği için düşer. Artı-değer oranındaki yükselme de, kar oranındaki düşme de emeğin büyüyen üretkenliğinin kapitalizm altında ifadesini bulan özgül biçimlerdinden başka bir şey değildir.
kapitalist, emeği ancak değişmeyen sermaye yatırarak sömürebileceğini, değişmeyen sermayesini ancak değişen sermaye yatırımı ile artırabileceğini bilir.
sermayenin bileşimindeki bu yavaş değişmenin, yalnız bireysel üretim alanları ile sınırlı kalmayıp, aşağı yukarı bütün ya da hiç değilse, önemli üretim alanlarında da meydana geldiği ve bu yüzden, bir toplumun toplam sermayesinin ortalama organik bileşiminde değişmelere neden olduğu varsayılırsa, artı-değer oranı ya da emeğin sermaye tarafından sömürülme yoğunluğu aynı kaldığı sürece, değişmeyen sermayenin değişen sermayeye göre tedrici büyümesi, zorunlu olarak, genel kâr oranında tedrici bir düşmeye yol açar.