Bembeyaz bir gökyüzüne uzanmıştı. Uzaktan, kıpırdamadan, bir karınca kadar küçülmüş dünyayı izliyordu. Hiçbir şey hisset-miyordu, sıcak, soğuk, hüzün, mutsuzluk, yalnızlık... Okyanusun ortasında terk edilmiş bir gemi gibi, var oluşuna teslim olmuştu. Bir ağaç görüyordu yüksekten. Küçük, küçücük bir ağaç... Altında Gece Nine vardı, Osman’ı yanına almış, ona nasihat ediyordu:
“İblis, öbür dünyada insana der ki, ben seni peşimden zorla goşturmadım. Ben sadece gulağına fısıldadım, sen gendin be-nim peşimden geldin. Zaten de benim sana zarar verecek gücüm yoktu. İşte böyle, oğlum. Günahı da, kötülüğü de, kıskançlığı da, hırsı da, hepsi bizim içimizde. Evet, hepsi bizim içimizde. Ama bunlara saplanırsan gara göpek içine girer, ömür boyu govalar durur seni. Eğer İblis’ten uzak duracam dersen önce bunlardan uzak dur. Emi, yavrum?”