Işıkköy'ün minik çocuğu,Fakı dedenin torunu,dağların Karaçosu..sevginin tanımadığı,kin ve intikamin kucağından indirmediği yiğit ege delikanlısı..Çocuk yaşta tanıdığı ölümlerin hesap sorucusu,hayatin eksik bırakılmış yanı..
Vatan kızıl pelerinini kuşanmış,kederli adımlarla "dikenli tarlada yalın ayak yürür gibi" ağır aksak adımlarla ilerleyen anadır şimdi..
Bir bir solar ananın bağrında çocukları, her yer kızılca kıyametle, zorbalıkla düşer, işgal sarar Ege'nin her yanını..
Karaço,yolların bittiği yerdir ama yeni yollar açar yaban otlarının arasından.. sözlerin bittiği yerde söz, isyanların bittiği yerde haykırış olur..
Savaşın gölgesinde cepheden cepheye koşarak ilaç olmaya çalışır anasının yaralarına,çoğunu da sarar kendi yaralarına bakmadan..
tek başına bisey olmaz sözünü çürütür nice zaman ve tek sevdası anasını ayağa kaldırmaktır işgalin ardından..
Karaço,okurken savaş romanı olarak yazılsa da yitip giden bir hayatin destansı anlatımıdır aslında..