Tutukluluğumun ilk gecesini, sınırdan birkaç kilometre ötedeki askeri kampta geçirdim. Teslim edildiğim subay beni ışıksız, içinde ancak oturabildiğim daracık bir temizlik dolabına sıkıca kilitledi. İşte orada, olayların ciddiyeti kafama dank etmeye başladı. O sırada yakında serbest kalacağıma gerçekten inanıyordum; belki gümrük memurunun dediği gibi iki haftada değil ama altı ay içinde.
“Hoşgeldin,” diye çınladı neşeli bir ses, İngilizce; “infazına kadar burası senin evin. Merak etme, idam cezası genelde müebbete çevrilir,” diyerek güldü, “bir de Türkler habire genel af çıkarırlar.”