Amerikan Edebiyatı açısından 20.yy'lın önemli yazarlarından biri olan Sherwood Anderson, özlellikle bu kitabı ile yazıldığı yıllarda ciddi eleştirilmiş bir yazar. Aynı zamanda yine Amerika'lı pek çok yazarın da üslup ve biçem açısından kendinden etkilenmesini sağlamış. Kitap, 1800 kişi gibi bir nüfusa sahip küçük bir kasabada yaşayan
Orta Amerika'nın tüm kırsal kesimlerinde durum Jesse Bentley'in zamanında böyle değildi. Erkekler okumaya mecalleri kalmayacak kadar çok çalışırdı. İçlerinde kağıda basılı kelimelere dair bir arzu yoktu. Tarlalarda çalışırken zihinlerini muğlak, az pişmiş fikirler meşgul ederdi. Tann'ya ve Tanrı'nın hayatlarına tahakküm kudretine inanırlardı. Pazar günleri küçük Protestan kiliselerinde Tanrı'nın kelamını duymak için toplanırlardı. Kiliseler, o zamanların sosyal ve entelektüel hayatlarının merkezleriydi. Tanrı kavramı insanların kalbinde büyük bir yer kaplardı.
Sobanın yanındaki çiftçinin de artık şehirli adamlar gibi: onu dinlediğinizde en azından en şehirlimiz kadar samimiyetsiz ve anlamsızca konuştuğunu görebilirsiniz.
Yaşlı adam kitabında yüzlerce gerçeği sıraladı. Size hepsini anlatmaya çalışmayacağım. Kitapta bekaretin gerçeği ve tutkunun gerçeği, refahın ve yoksulluğun gerçeği, tutumluluğun ve hovardalığın, aldırmazlığın ve vazgeçişin gerçekleri vardı. Yüzlerce, yüzlerce gerçek vardı ve hepsi güzeldi. Ve sonra insanlar geldi. Her biri gerçeklerden birini, aralarından daha güçlü olanların bazıları ise birer düzinesini kaptı. İnsanları garip kılan gerçeklerdi. Yaşlı adamın bu konuya dair oldukça karmaşık bir savı vardı. Onu düşüncesine göre, herhangi bir kişi bir gerçeği yüklendiği, kendisine ait kıldığı ve hayatını o gerçeğe göre yaşamayı denediği anda o kişi groteskleşiyor, yüklendiği gerçek de bir sahteliğe dönüşüyordu.