Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Kastamonu Lahikası

Bediüzzaman Said Nursî

Kastamonu Lahikası Sözleri ve Alıntıları

Kastamonu Lahikası sözleri ve alıntılarını, Kastamonu Lahikası kitap alıntılarını, Kastamonu Lahikası en etkileyici cümleleri ve paragragları 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Risale-i Nur der ki; "Her kim olursan ol, bak, gör, yalnız gözünü aç, hakikatı müşahede et, saadet-i ebediyenin anahtarı olan imanı kurtar."
Başkasının imanına kuvvete çalışmak neden mi önemli..
Bir adamın imanını kurtarmak ise, on mü'mini velayet derecesine çıkarmaktan daha mühim ve daha sevablıdır. Çünki iman, saadet-i ebediyeyi kazandırdığı için bir mü'mine, küre-i arz kadar bir saltanat-ı bâkiyeyi temin eder. Velayet ise, mü'minin Cennetini genişlettirir, parlattırır. Bir adamı sultan yapmak, on neferi paşa yapmaktan ne kadar yüksek ise, bir adamın imanını kurtarmak, on adamı veli yapmaktan daha sevablı bir hizmettir.
Reklam
Risale-i Nurun bu dehşetli zamanda kazandırdığı iki netice-i muhakkakası herşeyin fevkındedir; başka şeylere ve makamlara ihtiyaç bırakmıyor. Kastamonu Lâhikası
"Bir hâdisede hem insan eli, hem kader müdahalesi olduğundan, insan, zâhirî sebebe bakıp, bazan haksız hükmedip zulmeder. Kader, o musibetin gizli sebebine baktığı için adalet eder." (Kastamonu Lahikası 119.Mektup)
Hayat ise eğer iman olmazsa veyahut isyan ile o iman tesir etmezse; hayat, zâhirî ve kısa bir zevk ve lezzetle beraber, binler derece o zevk ve lezzetten ziyade elemler, hüzünler, kederler verir. Kastamonu Lâhikası
Reklam
Hem nasılki bir cazibedar, sefihane ve sarhoşane şaşaalı bir eğlence bulunsa, çocuklar ve serseriler gibi büyük makamlarda bulunan insanlar ve mesture hanımlar dahi o cazibeye kapılıp hakikî vazifelerini ta'til ederek iştirak ediyorlar; öyle de, bu asırda hayat-ı insaniye, hususan hayat-ı içtimaiyesi öyle dehşetli fakat cazibeli ve elîm fakat meraklı bir vaziyet almış ki; insanın ulvî latîfelerini ve kalb ve aklını, nefs-i emmaresinin arkasına düşürüp pervane gibi o fitne ateşlerine düşürttürüyor.
Sayfa 104
İki gün evvel, ism-i Hakem nüktesini okuyan bir Nakşî dervişi, güneşin ve manzûmesinin bahsini, Risale-i Nur mesleğine vech-i tatbikini anlamamış. Demiş: "Bu da ehl-i fen ve kozmoğrafyacılar gibi bahseder" tevehhüm etmiş. Yanımda ona okundu, ayıldı. Bu, bütün bütün başkadır dedi. Demek kozmoğrafyacılar gibi, ehl-i fennin en son ve geniş nokta-i istinâdları ve medâr-ı gafletleri olan perdelerde Nur-u Ehadiyeti gösteriyor. Orada da düşmanlarını takib ediyor. En uzak tahassungâhlarını bozuyor. Her yerde, huzura bir yol gösteriyor. Eğer güneşe kaçsa, ona der: "O bir soba, bir lambadır. Odununu, gazyağını veren kimdir? Bil, ayıl!" Başına vurur. Hem kâinâtı baştan başa âyineler hükmünde tecelliyât-ı esmâya mazhariyetlerini öyle gösteriyor ki; gafletin imkânı olmuyor. Hiçbir şey, huzura mâni olmuyor. Ehl-i tarîkat ve hakikat gibi huzur-u dâimî kazanmak için kâinâtı, ya nefyetmek veya unutmak ve hâtıra getirmemek değil; belki kâinât kadar geniş bir mertebe-i huzuru kazandırdığını ve geniş ve küllî ve dâimî kâinât vüs'atinde bir ubûdiyet dâiresini açtığını gördüm. Daha var, fakat şimdi bu kadar yazdırıldı. Kastamonu Lâhikası
1.000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.