Kierkegaard'ı anlamak oldukça zordur. Çoğu Kierkegaard okumaya başlamış kişi, onun sosyal mecralarda alıntılarını görüp etkilenerek başlar. Fakat bilmezler ki, Kierkegaard'ın paylaşılan alıntıları, onun anlaşılabilir cümlelerinin çok çok azını oluşturur. Kendisi koyu bir Hristiyandır ve ele aldığı konuların çoğunu Hristiyanlık felsefesi içinde (bir nevi kendi tasavvuflarına benzer) inceler. Dolayısıyla Hristiyanlığı ve Hristiyanlık felsefesini iyice bilmeden Kierkegaard'ı okumak çok zorlayacaktır. Bunu koyu bir eleştiri olarak söylemiyorum ama, Kierkegaard zamanını aşmak, evrensele ulaşmak isteyen biri değildi bana kalırsa. O dönemde yaşamış olmak, onun okuduğu kitapların çoğunu okumak gerekiyor onu iyice anlamak için. Bu kitapta da "kaygı"yı Adem'in ilk günahı, psikoloji, inançsızlık gibi farklı açılardan ele alıyor. Tabi ki ağırlıklı olarak Hristiyanlık sınırları içinde. Hristiyanlık, Yahudilik ve hatta Paganlığa yaptığı atıflar dışında bir kez bile Müslümanlığa değinmiyor oluşu, sanki Müslümanlıktan habersiz gibi oluşu çok enteresan. Dediğim gibi, Hristiyanlık felsefesine meraklıysanız, zor felsefi metinler sizi yormuyorsa deneyebilirsiniz. Anlaşılabilir kısımlar benim hoşuma gitti, kaygıyı ilginç bakış açılarıyla incelemiş ama yer yer atlamak zorunda kaldığım yerler de oldu. Okumaya karar verenlere kolaylar gelsin efendim.